..

..
..

23 Haziran 2017 Cuma

ÇEKMECE NÜKLEER ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ’NDE DENEYSEL REAKTÖR FİZİĞİ ÇALIŞMALARI IX


CANDU tipi reaktör bize en uygun olanı idi. Çünkü bu reaktörde güç üreten basınç tüpleri yere paralel olarak dururlar. Birşey olduğu zaman reaktör kalbinin bir noktasından itilir, dışarı alınırlar, öbür ucundan yeni yakıt elemanı aynı hızla yüklenir. Basınçlı kazan yoktur. Ağır su moderatör olarak kullanıldığında, reaktörün boyutları daha küçülür. Bu günlerde Kanada’ya yerleşmiş bir Türk arkadaşımız, CANDU reaktörüne Toryum yüklemekle uğraşmaktadır. Ergimiş tuzlu, Toryum ile çalışan reaktörler, Amerika’da yıllarca başarı ile çalışmış, sonra A-bombası yapım düşüncesi hakim olunca terkedilmiştir. Isının aniden çok artması halinde bu reaktörler, kalpte otomatik, kendi kendine eriyen bir düzenekle kendini kapatır. Tenis topu büyüklüğünde binlerce yakıt elemanı kullanan, Toryumla çalışan reaktörler de vardır. Yüksek sıcaklıkta çalıştığı için (850o C’tan yukarı) bu reaktör aynı zamanda hidrojen üretiminde de kullanılır. Bir de Nobel Ödülü kazanmış Prof.Dr. Carlo Rubia’nın hızlandırıcı ile ateşlenen spallation reaktörleri vardır. Kitabımda bu tip reaktörü, füzyon reaktörü ile karşılaştırdım.
Esas ihtisas alanlarımdan birisi de fisyon reaktörlerinde nötron spektrumu, nötron tesir kesitleri, radyasyon tahribi, belirsizlikler ve gelecektir. Bu çalışmalarda fisyon nötron spektrumunun hesaplanması ve deneysel olarak bulunması, unfolding teknikleri ve ilgili tesir kesiti verileri, REAL-80 projesi (Reaksiyon hızlarının tahmini, ileri laboratuarların analizleri), REAL-84 Projesi, hafif sulu (LWR) reaktörlerde nötronların yaptığı tahribat, belirsizlikler ve yapılması lazım gelen çalışmalar. Bunlar benim şahsi fikirlerim ve sonuçlandırmalarımdır. Nötron spektrumunun teorik hesaplarında öngörülmeyen zorluklar nelerdir? Aynı şekilde, fisyon reaktörlerinde, nötron spektrumu ölçmelerinde zorluklar ve belirsizlikler nelerdir? Çok açık ve seçik şekilde, (LWR-PV) hafif sulu reaktörlerde basınç kazanındaki ölçülerdeki ilerleme programı ve sonuçlar tarafımızdan açıklanacaktır. Hataların kaynakları nereden ileri gelmektedir? Nötron akı spektrumunun unfolding’i, giriş spektrumu, tesir kesitleri, reaksiyon hızları ve bunların kovaryans matrisleri incelenecektir. Hasar tesir kesitlerindeki belirsizlikler irdelenecektir. Gelecekte yapılacak ölçmeler için, yeni verilerin elde edilmesinde standardizasyon ve daha iyi data ayarlaması ve belirsizliklerin tesbiti üzerinde hassasiyetle durulacaktır.
Bu çalışmada atomların yer değiştirme tesir kesitleri (displacement cross-sections), spektrum hesapları ve ölçümleri, unfolding teknikleri ve bununla ilgili nötron foil (varak) aktivasyon metodları irdelenmiştir. REAL-80, REAL-84 ve REAL-88 projeleri, hafif sulu reaktörlerde basınç kazanı dozimetreleri, fisyon tesir kesiti hesaplarındaki son ilerlemeler, yeni tesir kesiti ölçmeleri, yeni ölçme ihtiyaçları, foillerin (varakların) kendi kendini zırhlama etkileri, kendi kendini absorplama etkileri, yeni dozimetreler ve gelecek için tavsiyeler de ele alınmıştır. KISIM I’de hedefler ve amaçlar anlatılmıştır. KISIM 2’de, hafif su reaktörlerinde, basınç kazanı dozimetre ilerleme programı özetlenmiştir. KISIM 3’te, REAL-80, REAL-84 ve REAL-88 projeleri tanıtılmıştır. KISIM 4’te önemli hata kaynakları (dosimetri ve metalurji alanlarında) hafif sulu reaktörlerde, basınç kazanının çalışma hayatının sonu tahminleri anlatılmıştır. KISIM 5’te, diğer nötron spektrum ölçmeleri kısaca gözden geçirilmiştir. KISIM 6’da, standardizasyona giden yol irdelenmiştir. KISIM 7’de, nötron spektrum (enerji dağılımı) unfolding, nükleer malzemelerin güvenlik açısından ölçme metodları ve KISIM 8’de, sonuçlar, gelecekteki ölçümler için tavsiyeler takdim edilmiştir. Bu çalışmaların bir kısmı Viyana’ya gitmeden önce, bir kısmı da Viyana’ya gittikten sonra icra edilmiştir.
17.06.2017

Doç.Dr.Çetin ERTEK

GÜÇ REAKTÖRLERİNDE NÖTRON ENERJİ SPEKTRUMUNUN BULUNMASI


KISIM I
Enrico Fermi tarafından, Chicago’da , CP-5 Reaktöründe yapılan harikulade görünüşlü nötron spektrometresi 1940’ların başlarında başarı ile çalışmıştır. Aynı zamanda çifte diferansiyel nötron difraktometresi de onun tarafından yapılmıştır ve malzeme araştırmalarında, kristalografide kullanılmıştır.
Tek seviyeli ve çok seviyeli Breit-Wigner formalizmi kullanarak nötron reaksiyonlarının resonans parametreleri bulunur. Daha sonra, uçuş zamanı spektrometreleri kullanılarak (time of flight spectrometers) nötron fiziğinde ve malzeme tesir kesiti tayinlerinde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Reaktör parçalarının (reactor components) kırılganlığı ve basınç kazanının veri dağılımındaki büyük belirsizlikler (ı) incelenmiştir. Bu belirsizlikler nelerdir?
1.     Mevcut veri tabanı belirsizlikleri
2.     Dozimetre belirsizlikleri
3.     Işınlamadaki sıcaklık belirsizlikleri
4.     Akı, fluence ve spektrum belirsizlikleri
5.     Metalurjiden kaynaklanan belirsizlikler
6.     Yapı malzemelerindeki istenmeyen maddelerin (impurity) belirsizlikleri (S, P, Cu N.S gibi maddeler)
7.     Kaynak belirsizlikleri
Bu çalışmada amaç, hafif su reaktörlerinde, basınçlı kazana etki eden akı ve fluence belirsizliklerini en aşağı bir seviyede tutabilmek için bir metodoloji bulmaktır. Fluence akı x zaman demektir. Büyük belirsizlik, bu tip reaktörün gerekenden daha kısa zamanda kapatılmasına sebep olabilir. Belirsizliğin %40’tan %15-20’ye düşürülmesi reaktörün çalışma ömrünü birkaç yıl uzatabilir.
1979 veri tabanına göre dozimetre belirsizlikleri %20-40; metalurji belirsizlikleri %50-90; ışınlama sıcaklığı belirsizlikleri %30-40; geçiş sıcaklık belirsizlikleri toplamda %60 ila 160 arasında olabilir(ı).
Dikkatli yapılmamış korelasyonlar büyük öngörü hatalarına sebep olabilir. Bu belirsizlikler, kırılganlık parametrelerinin ölçü hatalarından, tahrip verilerinin kaba oluşundan, nötron tahribatı belirsizliklerinden ve alaşım tipine bağlı metalurjik değişkenlerden, termo-mekanik davranıştan gelen hatalar, yani alaşımın kompozisyonu ve miktar yapısı (micro structure), mikro-kimya etkilerinden meydana gelir.


KISIM 2
US Nuclear Regulatory Commission (NRC), 1977’de, hafif sulu reaktörlerde reaktörün basınçlı kazanında (LWR-PV) dozimetre ölçmelerinde iyileştirme programı yaptı (2). Bu programda, metalurjik örnekler, dozimetre sensörleri reaktör içine ve civarına, PV’nin iç duvarlarına yerleştirildi. Orijinaline uygun bir şekilde, aşağı yukarı aynı sıcaklık ve akıda 1.5 ila 15 efektif tam güçte (EFPY) 30 sene çalışmış bir reaktör gibi sonuçlar alındı.
Sonuçta ASTM (American Standards of Testing Materials) standartları aşağıdaki analizler için kullanılacaktır:
            -  ışınlama parametreleri ve nötron akı spektrumunun bulunmasında
            -  nötron dozimetresinin analizi ve icra edilmesinde
            -  metalurjik ölçü kapsülünde tahribatın ölçülmesinde ve kritiğinde
            -  Hayat sonu (End of Life, EOL) projeksiyonları (LWR-PV için)
               yapılabilmesinde (reaktör destek malzemeleri, çelik komponentler vs.)
çok kuvvetli kooperasyon yapan kurumlar, NRC, HEDL, ORNL, NBS and NRL ve destek olarak CEN-SCK (Mol, Belçika), EPRI (Palo Alto, USA), KFA (Julich, Almanya) ve muhtelif  UK Laboratuarları ve birçok diğer ülkelerdir (3).
Transport Teorisi kullanan, rutin LWR güç reaktörü hesaplarında, Havuz Kritik Asamble (PCA) ORNL sonuçları şunu göstermektedir: “1 MeV nötron enerjisi üstünde olanlar için neticeler, akı ve fluence için %±15 (15) hata ile bulunabilir. (Dikkatli modelleme ve kontrollü nötron benchmark alanı tesis edildiği taktirde) C hesaplanmış, E deneysel sonuçları gösterecek olursa, C/E oranlarının 58Ni (n,p) ve diğer reaksiyonlar için detaylı karşılaştırılması, reaktördeki çeşitli noktalar için ayrı ayrı yapılmıştır. PCA ve benzer benchmark nötron alanları için ışınlama parametreleri %5 ila %15 (15) arasında bulunabilir. Hakiki güç reaktörü tatbikatlarında hata daha da büyür. Buna sebep, geometrik modellemenin zorluğu, dozimetre ve nötron transport teorisinden gelen hatalar ve kalp sınırındaki kaynak dağılımındaki belirsizliklerdir. Demirin nötronlara karşı gösterdiği, elastik olmayan tesir kesitindeki, 4-5 MeV enerjideki nötronlar için mevcut belirsizlik çözülmelidir. LWR-PV deneyleri göstermiştir ki, gama ışınları U-238 içinde, foto fisyon olayına sebep olduklarından, deneysel sonuçların açıklanmasında %35’e varan bu düzeltmenin yapılması gerekmektedir. Gama ışınları U-238’de fisyon meydana getirebilirler, bu da sonuçlara önemli etkiler yapar. ENDF/B-V tesir kesiti kütüphanesinde, 4 ila 45 keV (4) enerjileri için önemli bir düzeltme faktörü hesaba katılmalıdır.
ANL’de yapılan önemli bir çalışma, ışınlamada tahrip hesaplarına bir yenilik getirmiştir. (5,6). Bu maksat için kullanılan SPECTER kodunun esası , yer değiştirme kodu olan DISCS (7) kodudur. Bütün bu kodlar ENDF/B-V tesir kesiti datasını kullanmaktadır. Atomların madde içinde radyasyon altında yer değiştirme vasıtasıyla hasar kodu SPECTER, VNMTC (yüksek enerji kodu) extrapolasyonlarına göre daha başarılıdır. Bu farkın sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. SPECTER kodu çok kapsayıcı değildir. SPECTER Kodu kendi içinde yeterlidir. ENDF/B-V bilgisine ihtiyaç göstermez. SPECTER geri tepen atomların enerji dağılımlarının tamamını hesaplar, kullanıcılar bu bilgiyi diğer hasar modellerini test etmekte kullanabilirler. Basınçlı kap kırılganlıkları ve çatlak yayılım hesapları için, nötronik, mekanik, kimyasal, sıcaklık, gerilim gibi büyüklüklerde belirsizlik vardır.
17.07.2017
Doç.Dr.Çetin ERTEK


19 Haziran 2017 Pazartesi

Milli DAVAMIZ: Yeşil Çekirdek Toryum Enerjisi Davamız-2/ Mustafa ÖZCAN

Figes İleri Mühendislik ve Arge Teknolojileri Dergisi'nde ,2017,1,13 sayısında yayınlanan yazısının 2.bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

Bu kapsam ile TETP, Yıllık Çalışma Programları çerçevesinde toryum enerjisi düzeninin kazanımına yönelik olarak belirlenen hedefler doğrultusunda 2012-2017 yılları arasında yurtiçi ve dışında pek çok etkinlikte bulunmuştur. Bu etkinlikler kapsamında, özgülve özgün proje oluşturulması, kitlesel bilinçlendirme, ilgili bakanlıklarkurumlar ve özel kuruluşlar nezdinde farkındalık yaratmagirişimleri ile medyada tanıtımlar gibi çalışmalar sayılabilir. İşte yeşil çekirdek toryum konusundaki bu etkinliklerimiz doğrultusunda geçmiş dört yılı aşkın sürede kritik ve öncelikli karakterdeki başarılı uygulamalardan bazıları hakkında kronolojik sıra ile kısaca şunları belirtebiliririz:

1. Hemen ilk aşama olarak 2013 yılı birinci çeyreğinde, Ankara’daki ilişkili, ilgili, yetkili istekli ve etkili olabilecek kişilerden onlarcası nezdinde Kurucu Moderatör Mustafa Özcan tarafından gerçekleştirilen ziyaretler ile toryum konusunun ülkemiz için önemi ve aciliyeti hakkında gereken farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Bu suretle, o tarihlerde küresel düzeyde ortaya çıkmakta olan “Toryum EnerjisiRönesansı olgusu paralelinde özel küçük bir topluluk için dahi olsa Yurdumuzda da ilksel farkındalık için bir nüve teşkil edilmiş oldu.

2. Ardından hayati önceliğine karşılık, ilki 1993 yılında yapıldıktan sonra küllenmeye yüz tutmuş Toryum konusunu ele alan çalıştayın birbenzerinin hazırlanmasına girişildi. Yapılacak çalıştay ile konunun Türkiye’de esas olarak akademik ve teknokratik dünyanın gündemine yeniden gelmesi hedeflendi. Böylece Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu’nun ev sahipliğinde,23 Mayıs 2013 tarihinde kamuüniversitesivil toplum ve araştırma-mühendislik kuruluşlarısanayi ve medya kesimlerinden gelen konuya gönül vermiş yetmişe yakın seçkin yetkilinin katılımı ile I.TETP 2013 Çalıştayı gerçekleştirilmiştir. Sonuçta, başta üniversiteler olmak üzere bürokrasi medya ve araştırma kuruluşları ile özel şirketler bağlamında toryumun Türkiye’nin gündemine daha bilinir olarak gelmesi ve ayni zamanda da, katılımcı görüşlerinin katkısı ile sonraki yıllar için uzun erimli hedeflerin planının yapılması sağlamıştır.

3. Öte yandan, Türkiye’nin konuyla ilgilenen hedef kitlesi için uzman ve meraklı kategorileri bağlamında sağlıklı, derinliklietkili ve açık bir bilgilenmenin olabilmesine yönelik iletişim sağlanması amacı ile İnternetten yararlanılarak iletişim forumu,  makale blogu ve twitter hesabı şeklinde sanal ortamlar oluşturulmuştur. Ayrıca, etkili iletişim stratejisinin olmazsa olmazı olan simgeselleştirmenin sağlanmasına yönelik olarak da Yürütme Kurulu üyesi Süleyman Satal vasıtası ile Thorium Turk Logosu tasarımı yapılmıştır.

18 Haziran 2017 Pazar

ÇEKMECE NÜKLEER ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ’NDE DENEYSEL REAKTÖR FİZİĞİ ÇALIŞMALARI VII


Tank’ta, küçük reaktörde yapılan parametrik çalışmalarda Uranyum-su oranı 1, 1.5, 2, 3 olmak üzere 4 kere değiştirilerek, herbiri için bütün bu ölçmeler tekrarlandı. Optimum Uranyum-su oranı ne idi? 1964’te Varşova’daki Reaktör Fiziği Yaz Okuluna, 1966’da da Norveç, Sandefyord’da Reaktör Fiziği Yaz Okulu’na katılmacı olarak gittim. Çok faydalandım. 1967’de İstanbul Çınar Otel’de dünyanın en ileri kuruluşlarının fizik bölümü başkanları ile bir hafta toplantı yaptık. Ben ilmi sekreter idim. Küçük reaktörlerde ölçüleri yaparken, ortadaki deneysel düzeneğin civarındaki yakıt elemanlarına etkileri ayrı ayrı ölçülmüştür. TR-I reaktöründe her yıl U-235’ten belli bir miktar yakıldığından kalp belli hesaplara göre tekrar yüklenir. Dolayısıyla bütün nötron akı ölçmeleri yeni baştan yapılır. İstek üzerine reaktör kalbinin herhangi bir yerinde de nötronların akısını ölçmek bizim ödevimizdi. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki TRİGA MARK-II adlı araştırma reaktörü de 240 kWatt’ta tam kapasite ile çalışmakta. Teknik Üniversitesi’nde bu reaktör 1963-64 yıllarında kuruldu ve çalışmaya başladı. Burada da bazı mutlak nötron akı ölçüleri yaptık. Bu reaktörün damıtık suyundaki istenmeyen malzemelerin tayini NAA metodu ile yapıldı. Sonuçlar Viyana’daki Atom İnstitüt’teki MARK-II Triga reaktör suyu ile karşılaştırıldı. Moderatör suyu, aynı zamanda, reaktör kalbindeki önemli olayları da ortaya çıkarabilir. 1997’de Viyana’dan geri geldiğimde bu reaktörde yapılacak 25 kadar proje ile ilgili geniş bir rapor hazırladım, bu idarece dikkate alınmadı. Ama toprak erozyonu ve sedimantasyonu için projemiz kabul edildi ve TEMA Vakfı ile birlikte önemli çalışmalara imza attık.
TR-I reaktöründe 1 MW gücü, etalon dirençlerle Winston Köprüsü kurarak Prof.Dr. Abdi Dalfes’le birlikte kalibre ettik. Bu arada ben, Boğaziçi Üniversitesi’nde, değerli arkadaşım Prof.Dr. Şarman Gençay’ın uyarısı ile işime ek olarak probabilite (ihtimaliyet hesapları) dersini vererek iki yılda kazandığım kaynakla Murat-124 arabayı elden düşme 43.000 TL.ye satın alabildim. Çekmece’den aldığımız gelir buna yeterli değildi. 1962-64 yıllarında Kuleli Askeri Lisesi’nde haftada 30 saat fizik dersi veriyor, haftada bir gün İstanbul Üniversitesi’nde Teorik Mekanik tatbikatları yaptırıyor, haftada bir gün Amerikalılarla Çekmece projemi yürütüyor, Alman literatüründe, Aristo hesap cetveli ile yaptığım homojen reaktörlerin kritiklik hesaplarını Atomkern Energy’de neşrediyorum ve geceleri Almanca hocası Yılmaz Hoca ile mitoloji çalışıyorduk.
1970’te Amerika’dan sonra gene TR-I’de çalıştım ve 1976’da Viyana’daki Uluslararası Atom Enerji Ajansı’na (UAEA) kabul edildim. Orada 5 yıl Seibersdorf Laboratuarları’nda çalıştım. Son 8 ay, fizik bölüm başkanlığı muavinliği yaptım. Seibersdorf Laboratuarları’ndan Güvenlik Müfettişliği’ne geçtim. 16 yıl da bu branşta çalıştım.
Çeşitli ilmi mecmualarda eserlerim basıldı. Sayısız ilmi toplantılara katıldım. 1997’de emekli oldum ve İstanbul’a yerleştim. Döner dönmez İstanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Enerji Enstitüsü’nde şahsıma eksik olmasınlar bir oda tahsis ettiler. Dr. Sevilay Hacıyakupoğlu ile toprak erozyonu üzerine çalışmalara başladık. Ölçüleri ÇNAEM yapıyordu. Projeye hemen Dr. Ahmet Ertek de katıldı. Proje çok başarılı oldu ve çok genişledi. İstanbul Teknik Üniversitesi eski rektörü Prof.Dr. Gülsün Sağlamer projeyi çok destekledi. UAEA Toprak Bölümü eski başkanı Prof.Dr. Felipe Zapata, İSKİ eski genel müdürü Prof.Dr.Veysel Eroğlu donanım ve teçhizatı ile yardımcı oldu. İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur ve İSKİ Elektro Mekanik Daire Başkanlığı’ndan Selami Taşer, Özlem Arslan, Nazmiye Ermeydan, TEMA Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit, eski başkanı Hayrettin Karaca ve TEMA yönetim kurulu üyeleri.... hepsine sonsuz teşekkürler. Uluslararası Atom Enerji Ajansı arafından 21 ülkede koordineli olarak yürütülen, TUR-12330 kontrol numaralı proje ilerlemektedir. Kullandığımız metod, sedimantasyon poblemlerinin çözümü için de çok etkilidir. Sedimantasyon, Türkiye’de dünya ortalamasının üç mislinden fazladır. (Dünya ortalaması 1.82 ton/hektar yıl) Türkiye erozyon haritasında, topraklarımızın %86.0’ı çeşitli oranlarda erozyona uğramaktadır. TEMA Vakfı’nın onursal başkanı Hayrettin Karaca’nın bana bizzat söylediği iki şeyi hiç unutmam:
1.     Toprak 1000 senede oluşur.
2.     Türkiye’nin erozyondan kaybettiği toprak miktarı her yıl Kıbrıs adasının bütününü (5 cm kalınlıkta) kaplayacak büyüklüktüktedir.

Sevilay Hacıyakupoğlu ile Viyana’da tanışmıştık. Doktorasına yardım etmek kısmet olmuştu. Emekli olup Viyana dönüşü birden hatırıma geldi; “biz niçin en önemli problemlerimizden olan erozyonla uğraşmıyoruz”? dedim. Topraktan alınan örnekleri Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi ölçebilirdi. Topraktan alınan karot örneklerini nasıl alacaktık? Ben telefonla İstanbul Üniversitesi Coğrafya Fakültesi’ni aradım. Şanslı bir günümüzdü. Telefonun öbür ucunda Ahmet Ertek vardı. Önce soyadı benzerliğini konuştuk, bir akrabalık bağı yoktu. Çok yapıcı bir genç, Sevilay gibi “ben de size yardım ederim” dedi ve böylece üç kişi olduk. İşler iyi gidince ölçmeler başladı, genişledikçe genişledi.
10.06.2017
Doç.Dr.Çetin ERTEK


ÇEKMECE NÜKLEER ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ’NDE DENEYSEL REAKTÖR FİZİĞİ ÇALIŞMALARI VIII


Viyana, Seibersdorf Laboratuarları’nda,  FAO’nun isteği ile diğer işlerin yanında, topraktaki su miktarını ve toprağın yoğunluğunu aynı anda bulmak imkanını kazandık. 1 Mikro-Küri’lik bir Cs-137 kaynağı ve gama ışınlarını ölçmek için, gama sintilasyon dedektörü bu iş için yeterlidir. Sezyum kaynağı küçük bir kurşun kabın içine konur. Kabın tabanına bir de delik delinir. Gama ışınları bir A noktasında toprağa dik olarak çarparlar. Toprakta etkileşirler ve birçok çarpışma yaparlar. Takriben 30 cm uzaklıktaki sintilasyon detektörü (parıldamalı detektör) toprağa dik olarak yerleştirilir. Buraya da B noktası diyelim. Sezyum kaynağından çıkan direk gama ışınlarının dedektör tarafından sayılmaması için dedektörün etrafına kurşundan bir zırh konulur. Kaynak sabit tutulur, dedektör 5 ile 30 cm arasında adım adım hareket ettirilir, sonuçlar kaydedilir. Metod hem toprağın yoğunluğunu, hem de içindeki su miktarını kısa bir sürede bulur. Literatürde toprağın nemini ölçmek için nötron dedektörleri de mevcuttur. Daha önce bahsettiğimiz gama dedektöründe, mekanik bir değişiklik yaparak toprağın 0 ile 40 cm derinliğindeki nemini ve yoğunluğunu bulmak mümkündür. Daha ileri gidilerek basit bir robotik ile bir tarlanın yoğunluk ve nemlilik derecesi taranabilir. Bu çalışmada 0.5 ile 1.5 gr/cm3 toprak yoğunluk bölgesi kullanıldı. 2.6, 7.0, 10.6 ve 16.1 ağırlık su ihtiva eden toprak standartlar kullanıldı. (Ertek C., Haselberger N., İAEA, Seibersdorf  Laboratories, Austria, Nucl. Instruments and Methods Phys.Res., Sect A, Nov 1984 v.227 p.182-185)
Diğer taraftan, Viyana’ya gitmeden önce, yıllarca İstanbul Teknik Üniversitesi, Ayazağa kampüsünde, Nükleer Enerji Enstitüsü’nde, talebelere nükleer mühendislikle ilgili deneyleri bizzat yaparak öğrettim. Prof. Nejat Aybers, enstitüye beni çağırarak. ANL Laboratuarları’ndan gelen Amerikalı Dr. Philip Kier’in Nükleer Mühendislik anlatımını talebelere tercüme etmemi emrettiler. Bu işi severek yaptım. Londra Üniversitesi öğrendiklerimden farklı değildi. Tercüme ederken bana birgün, “sen bu dersi talebelere anlatabilirsin, bana ihtiyaç yok” dedi. O ayda 4800 TL kazanıyordu, ben bu miktarın 10’da birini alıyordum. Nejat Bey’in hesabı başka idi. O, Teknik Üniversite Nükleer Enerji Enstitüsü’nün, MIT gibi Amerika’daki öğrenim müesseselerinden farklı olmadığına dair akreditasyon peşinde  idi ve bunu başardı. Dr.Şarman Gençay, Dr.Altan Tapucu, Prof.Dr.Abdi Dalfes gibi değerler burada ders verdiler. Laboratuar aletlerinin kaliteleri de yüksekti.
Prof. Nejat Aybers, CANDU, Kanada tipi bir güç reaktörünün Türkiye’de kurulması için çok gayret etti. Nur içinde yatsın. Bakanlarla, Başbakanla diyalog halindeydi. TV’de kendisini dikkatle dinlerdik. Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara Nükleer Araştırma Merkezi, Teknik Üniversite Nükleer Enerji Enstitüsü zaman içinde toplam 850 kadar nükleerci yetiştirdiler. Bunlar, güç reaktörü projesinde gecikildiğinden bir arada tutulamadılar ve herbiri birinci, ikinci uzmanlık alanlarına dağıldılar. Birçokları dış ülkelerde kaldı, sonuçta 380.000 ton Toryuma Türkiye baka kaldı.
CANDU tipi reaktör bize en uygun olanı idi. Bu hususta Dr.Necmi Dayday’ın da büyük emekleri olmuştur. Birçok TV programında Dayday durumu halkımıza anlatmıştır. Çekmece’de güç reaktörleri projelerini Dr. Ulvi Adalıoğlu, Dr.Mehmet Turgut ve Tanzer Türker’le defalarca yazmıştır. Son kurduğu Nükleer Mühendislik Öğretim şirketi Ankara’dan gerekli desteği maalesef görmemiştir.
Değerli okuyucular, benim de faydalandığım, Hamit Palabıyık, Hikmet Yavaş ve Murat Aydın’ın yazdıkları “Nükleer Enerji ve Sosyal Kabul” adlı kitap, USAK yayınlarından çıkmıştır ve çok faydalı bir kitaptır. Devlet Planlama Teşkilatı kararlarını, Türkiye’nin başarılı olamamış 4 nükleer santral ihalelerini, halkın nükleere karşı tutumunu çok güzel anlatmaktadır. Bu hususta radyasyonun vücuda zararlarını anlatan Türkiye ve Almanya’da uzun müddet radyasyon fizikçisi olarak çalışmış, Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nden kadim arkadaşım Dr.Yüksel Atakan makalelerinin ve değerli kitabının okunması çok gereklidir. Kendisi elektro-manyetik dalgaların insan vücuduna etkilerine kadar uzmanlık alanını genişletmiştir. Çekmece’de uzun yıllar birlikte çalıştık.

10.06.2017
Doç.Dr.Çetin ERTEK


14 Haziran 2017 Çarşamba

Yüksel ATAKAN'ın Herkese Bilim Dergisi (HBT) portalında yayınlanan yazısı:Söke’de uranyumun kanser iddiası, TAEK açıklaması ve neler yapılmalı?

Söke’de uranyumun kanser iddiası, TAEK açıklaması ve neler yapılmalı
Aydın Söke yöresindeki uranyum madeni çevresinde yaşayan insanların kanser olduğuyla ilgili basında yer alan haberler üzerine daha önce Sn. Dr. Reşat Uzmen ile birlikte hazırladığımız yazımız HBT portalında bulunuyor /1/. Bu konuda daha sonra TAEK sitesinde 13 Mayıs 2017 günü bir basın açıklaması yayınlandı /2/. Bu açıklamada, 2015 yılında bu yörede 12 farklı yerde yapılan radyasyon ve radyoaktivite ölçümleri yer almakta, radyasyon (doz hızları) ve radyoaktivite değerlerinin uranyum yatağına yakın "Yusufağalar Mevki- Vahşikuyular (elle kazılmış kuyu)" dışında, ülke ortalaması dolayında olduğu ve sınır değerlerin aşılmadığı açıklanarak kaygılanılacak bir durum olmadığı vurgulanıyor ve bu yöreye bir erken uyarı sistemine bağlı bir radyasyon detektörü konularak ileride radyasyon artımı olursa anında haber alınacağı belirtiliyor.
Bu yazımızda TAEK açıklamasına biraz yakından bakarak, bunun – uranyum madeninden kanser olduk! diyen yöre halkınca ve bunu destekleyen bazı çevrelerce nasıl anlaşılacağı üzerinde durup, ‘radyasyon fiziği yol ve yöntemlerine göre’ durumu ve yapılması gereken bilimsel araştırmaları açıklamaya çalışacağız.
Alınan doz önemli
TAEK basın açıklamasında, 12 ölçüm yeri için radyoaktivite birimi olan Becquerel (Bq) cinsinden verilen K 40, Cs 137, Ra 226 ve Th 232’nin değerlerinin farklılığını, az mı, çok mu, vücut için zararlı mı olduğunu, konuya yabancı olan çevre halkının ve bu konularda uzman olmayanların bilemeyeceği açıktır. Özellikle Bq’den çok, vücudun aldığı doz önemlidir ve her büyük Bq sayılı radyoaktivite, vücutta büyük doz oluşturmuyor. Örneğin 4000 Bq’lik Potasyum 40 (K 40)’ın vücutta oluşturduğu doz, 40 Bq’lik Polonyum 210’dan oluşan doz kadar bile değildir (Zehirlilği çok yüksek olan Po 210,  özellikle evlerin alt katlarına topraktan giren radondan türüyor).
Öte yandan önemli olan, topraktan, besinler, hava ve su yollarıyla vücuda ne kadar radyoaktif maddelerin girdiği ve bunların vücutta oluşturabileceği radyasyon dozlarının ve kanser riskinin hesaplanıp açıklanmasıdır. Her birimizin vücudunda toplam olarak doğal 9000 Bq dolayında radyoaktif maddeler bulunuyor. Bu maddelerden her saniye en azından 9000 girici / iyonlayıcı ışın (radyasyon: alfa veya beta, gama ışınları) yayınlanıyor.
Günde 800 milyon ışın
Bu miktar, günde kabaca 800 milyon ışının vücudumuzdan yayınlanması demek. Buna rağmen sağlıklı yaşıyoruz. Besinler yoluyla vücudumuza giren doğal radyoaktif maddelerin yayınladığı radyasyonların vücudumuza aktardığı (enerji 800 milyon ışın olan) radyasyon dozu yılda ortalama olarak 0,30 miliSievert (mSv) kadar. Topraktan kaynaklanan doğal radyasyonlar, uzaydan gelen kozmik ışınlarla birlikte insan vücudunda yılda ortalama olarak, toplam 2,4 mSv’lik bir doz oluşturuyor. Bu dozun yaklaşık olarak yarısı, radon gazı ve ondan türeyen Po 210, Pb 210 gibi radyoaktif maddelerden kaynaklanıyor.
Dünya ortalaması olan 2,4 mSv’lik yıllık doz, çeşitli ülke ve yörelere göre yılda 1 ile 10 mSv arasında büyük bir değişim gösteriyor. Topraktaki doğal radyoaktif maddelerin çok daha bol olduğu başka ülkelerde, halk toprakla yakın temasta ya da buralarda kum banyoları bile yapmasına rağmen oralarda kanser artımı kanıtlanamamıştır. Bu durum radonlu sularda banyo yapanlar için de geçerlidir, hatta radyasyonlu suların hastalıklarına iyi geldiğini ifade eden çok kişi vardır. Radonlu doğal banyolardan Almanya ve Avusturya’da vardır.
Sınır değerlerin anlamı
Ancak tüm bunlara rağmen, radyoaktivitesi ortalamanın üzerinde olan uranyum madeni gibi yörelerde, radyasyon fiziğinin yol ve yöntemleri, sadece sınır değerlerin altında kalınmayla yetinilmemeyi, ilgili yerlerde daha ayrıntılı analiz ve ölçümlerle oralardaki halkın ne ölçüde radyasyondan etkilendiğini ortaya koymayı gerektiriyor. Buralarda uzun süre kalınması ve radyoaktivitesi yüksek besinlerden çok daha fazla yenilmesi ve geçerliyse radonlu havanın ciğerlere daha çok çekilmesi durumunda radyasyon dozlarının, sindirim ve solunum yollarıyla hesaplanmasının yanı sıra, vücudun dıştan ışınlanmasının da hesaba katılmasını öngörüyor.
Sınır değerlerin her ne kadar aşılmaması gerekiyorsa da bunların biraz azı vücut için zararsız, biraz çoğu da zararlı olarak düşünülmemeli, eğer değerler ortalamanın belirgin derece üstündeyse gerekli analizler, ölçümler ve değerlendirmeler yapılmalı ve gerekiyorsa ilgili önlemler alınarak halkın gereksiz yere daha fazla radyasyon dozu almasının önüne geçilmelidir. Sınır değerlerle ve radyasyonların etkileriyle ilgili ayrıntılar Radyasyon ve Sağlığımız kitabımızda bulunuyor /Bkz. 4/.
Buna karşın, oldukça yüksek radyoaktiviteli yerlerde insanlar yaşamıyorlarsa ya da oralara yakın yerlerde çok kısa süre bulunuyorlarsa, yüksek radyoaktivitelerin ölçüldüğü noktalarda besin maddeleri zaten yetiştirilmiyorsa, ya da bunlardan pek az yeniyorsa durumun tersi ortaya çıkabilir ve halkın kaygılanmasına gerek olmadığı daha açık olarak ortaya konabilir. Bu nedenle özellikle yüksek radyoaktiviteli yerlerde halkın yaşayıp yaşamadığının, yaşıyorlarsa kaç kişinin ne ölçüde dış ve içten (radon!) hangi düzeydeki radyasyondan / radyoaktiviteden etkilenebileceğini daha ayrıntılı araştırmalarla belirlemek, radyasyon fiziğinin gereği.
Aydın Söke’nin uranyumlu yörelerinde yapılan TAEK açıklamasındaki radyoaktif madde ölçümleri her ne kadar genel durumu ortaya koyuyor ise de, doğrudan uranyum analizlerinin / ölçümlerinin yapılmamış olması önemli bir eksikliktir. Manisa Köprübaşı yazımızda /3/ açıkladığımız önemli noktaları burada tekrar ederek konuyu somutlaştırmaya çalışacağız. Uranyum’un kimyasal zehirliliğinin, radyasyon etkisinden önce geldiği ve uranyumla ilgili ayrıntılar, ilgilenenler için aşağıdaki çerçeve içinde bulunuyor.
Yapılması gerekenler
Bu nedenle/3 /nolu yazımızda önerdiğimiz gibi burada da uranyumu yüksek topraklardaki yerleşim yerlerinde / çalışılan tarlalarda ya da benzer yerlerde:
  1. Radyasyon doz hızı ölçümlerinin yapılması, yüksek değer gösteren yerleşim yeri, bina içi ve dışında, ortalama ne kadar süre toplam kaç kişin kaldığının belirlenmesi, dış radyasyonun etkisiyle kişi ve topluluk dozlarının hesaplanması
  2. Yukarıdaki bina içi ve dışındaki havada, radon gazı ölçümlerinin yapılması (yukarıdakine benzer bilgiler ve hesaplar)
  3. Yörenin toprak, kum ve taşından yapılmış evlerin duvarlarından alınan örneklerde uranyum ve diğer radyonüklid ölçümlerinin yapılması ve sonuçların değerlendirilmesi
  4. Bölgede kullanılan kuyulardan diğer içme ve kullanma sularından örnekler alınarak uranyum derişiminin ölçülmesi, hangi kuyu suyunun hangi köye (kişi sayısına) ulaştığının belirlenmesi ve bu suların ne ölçüde içilip içilmediğinin belirlenmesi, vücuda giren ortalama uranyum ve diğer radyoaktif madde miktarlarının belrlenmesi
  5. Bölgede yetişen sebze, meyva ve tahılların ne oranda tüketildiğinin belirlenerek bunlarda uranyum ve diğer radyoizotop ölçümlerinin yapılması, halkın sindirim yoluyla vücuduna aldığı özellikle uranyum miktarının kimyasal zehirlilikle ilgili sınır değerleriyle karşılaştırılması
  6. Bölgedeki hayvanların et, süt ve yumurtalarında uranyum miktarının ve bunların yöre halkı tarafından ne miktarda yendiğinin belirlenmesi
Halkın bilgilendirilmesi şart
Sistematik yapılması gereken (örneğin her 3 ayda bir) yukarıdaki ölçümler ve edinilen bilgilerden çıkarılacak sonuçlarla,  vücuda sürekli olarak giren uranyum, radon ve diğer radyoizotopların belirlenerek bunların vücutta oluşturabileceği ortalama kişisel ve topluluk dozlarının belirlenmesi ve bunlardan doğacak kanser risklerinin hesaplanması.
Bu çeşit çalışmalar sadece bu yöre için değil ülke düzeyinde, radyoaktif maddeleri daha yüksek olan, başka yerlerde de yapılmalı oralarda yaşayan insanların almakta oldukları doğal radyasyon dozları hesaplanmalıdır (örneğin TÜBİTAK’ın destekleyebileceği projelerle TAEK, Sağlık Bakanlığı /Sağlık Müdürlükleri, Belediyeler ve üniversitelerin birlikte çalışmalarıyla).
Aydın Söke’nin uranyumu fazla olan yörelerinde, yukarıdaki bilimsel araştırmalara paralel olarak, gerçekten kanser hastalığında artım olup olmadığının ve artım varsa nedenlerinin  Sağlık Bakanlığınca / Sağlık Müdürlüklerince de araştırılması, yöre halkının ve kamuoyunun tam olarak bilgilendirilmesi beklenir.
***
Not 1: Bugün Türkiye’de hala, ülkeye özgü bölgesel ve yöresel doğal radyasyon dozları yerine,  dünya ortalamaları kullanılıyor. Halbuki Almanya’da ise, yukarıdakilere benzer çalışmalarla Almanya’nın çeşitli bölgelerine özgü, doğal radyasyon dozları yarım YY’dır belirleniyor. Bilindiği gibi doğal radyasyon dozları, sadece topraktan ve kozmik ışınlardan kaynaklanan, dış radyasyonun gama doz hızı aletleriyle ölçümünü kapsamıyor. Vücuda alınan yiyecek ve içeceklerdeki doğal radyoaktif maddelerle, evlerde solunum yoluyla alınan radon gazının oluşturduğu toplam radyoaktif maddelerin ölçümünü ve bunlardan vücutta oluşan dozların da belirlenmesini de içeriyor ki bu her bölge ve yöre için farklılık gösteriyor.
Not 2: TAEK açıklamasında yer alan 'erken uyarı sistemine bağlı bir radyasyon ölçüm aletinin (radyasyon detektörünün) buraya konulmasıyla ilgili durum:
Erken uyarı sistemine bağlı radyasyon detektörleri bilindiği gibi, ancak bir nükleer kazada ya da büyük bir radyoaktivite artımında işe yarayabilir ve zaten bu amaçla özellikle sınır ötesi nükleer kazaların gecikilmeden ortaya çıkarılması için, Çernobil kazasından sonra tasarlanmış ve bu sistem ülkeyi kapsayacak şekilde kurulmuştur. Aydın Söke yöresine konulacak detektörün göstergesi, bölge dışındaki bir büyük nükleer kaza dışında, ancak bu yörede yeni bir uranyum maden çalışması yapılırsa, yani toprak büyük miktarda kazılır, çevreye dağılır, kamyonlarla taşınırsa belki normal değerin epey üzerinde bir değer gösterebilir ve bu da ancak, uranyum maden çalışması radyasyon detektörüne çok yakın bir yerde yapılıyor ise detektör göstergesinde bir artım olabilir – Maden çalışması, örneğin, detektörden bir kaç yüz metre uzakta ise, detektör bunu algılayamaz- Özetle, gerek burada gerekse Manisa Köprübaşı‘ndaki /3/ erken uyarı sistemi detektörleri ancak nükleer kazalarda bir işe yarayabilirler, topraktaki doğal radyoaktivite değişimlerinde bunların göstergelerinin normal salınımlar dışında belirgin bir artış göstermeleri beklenmemeli.
Konuya yabancı olanlar için doğal radyoaktif maddelerle ilgili kısa bir bilgi
Her çeşit toprakta doğal radyoaktif maddeler bulunuyor. Uranyum 238 (U238), Thoryum 232 (Th 232)ve Potasyum 40 (K40) ve U 238’den türeyen Radyum 226 (Ra 226) en önemli radyoaktif maddeler. Aşağıdaki şekillerde uranyumu yüksek  bir taş parçası ile çeşitli topraklardaki ortalama (taşlarda/kayaçlarda) radyoaktivite miktarları gösteriliyor.
        
Uranyumun kimyasal zehirliliği, radyasyon zehirliliğinden önce geliyor (İlgilenenler için ayrıntılı açıklamalar)
  • Doğal uranyum her çeşit toprakta bulunuyor. Ortalama olarak toprağın her kg’ında 3 mikro gram uranyum var (3 ppm).
  • Bu, 1 çorba kaşığı uranyumun 10 tonluk bir kamyondaki toprağa homojen olarak karıştırılması demek. Uranyum topraktan, havaya, sulara, bitkilere, hayvanlara ulaşıyor ve bunlardan da (besinler yoluyla) insan vücuduna giriyor, saldığı alfa ışınlarıyla özellikle böbreklerde  etkili olabiliyor. Doğal uranyumun %99 kadarı uranyum 238 atom çekirdeklerinden  oluşuyor (U 238). 1 mikro gram (1 µg) doğal uranyum sadece 0,025 Bq’lik özgül radyoaktivite gösteriyor.
  • U 238’in özgül radyoaktivitesi ise daha da düşük: 0,0125Bq1/µg.  Doğal uranyumda sadece % 0,005 oranında bulunan
  • U 234’ün özgül radyoaktivitesi ise U 238’inkinden 18.500 kat daha çok olmasına rağmen doğal uranyumdaki miktarının  çok düşük olması nedeniyle, etkisi çok daha az.
  • Yediğimiz besinlerin kg’ında 0,08 ile 70 µg (mikro gram, gramın milyonda biri) arasında doğal uranyum bulunuyor.  Bir yetişkinin vücuduna  günde aldığı doğal uranyum miktarı 1 ile 3 mikrogram arasında değişiyor. Sonunda, bir yetişkinin vücudunda 30 ile 60 mikrogram uranyum birikmiş oluyor. Bu miktar doğal uranyumun vücudumuzda oluşturduğu radyasyon dozu yılda 0,3 mikro Sievert2 kadar.
Uanyumun kimyasal zehirliliği için yönlendirici sınır değerler (YS)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) vücudun kg’ı başına vücuda alınacak günlük tolerans değeri ya da yönlendirici sınır değer (YS) olarak  0,6 µg  uranyum miktarını öneriyor. 0,6 µg, farelerin böbreklerinde baş gösteren hasara kimyasal zehirlenme sonucu yol açan günlük uranyum miktarı olan 60 µg/kg vücut ağırlığının %1’idir.  70 kg ağırlığındaki bir kişi için günlük bu sınır değer: 42 µg. Uranyumun kimyasal zehirlemesi ise vücuda ancak günde 4200 µg ya da 4,2 mg gibi yüksek miktarda uranyum girerse baş gösteriyor.
Almanya’da yetişkinler için önerilen uranyumun günlük YS değeri : 60 µg . Bunun, litrede 10 µg’dan 20 µg’ı içme suyudan, 40 µg’ı da besinler ve solunum yoluyla vücuda alınacağı göz önüne alınıyor.
Özellikle, doğal uranyumun düşük özgül radyoaktivitesi sonucu, uranyumun radyolojik zehirliliği ya da radyasyon yoluyla vücuda etkisi, kimyasal zehirliliğinden sonra geliyor. Bunun sonucu olarak, vücuda girecek uranyum miktarı sınırlamasını, kimyasal olarak vücutta hasar oluşturacak miktar belirliyor, radyasyon doz sınırı değil. Çünkü örneğin uranyumun kimyasal zehirliliğiyle ilgili WHO günlük tolerans miktarı  olan 42 mikrogram doğal uranyum vücuda alınsa dahi, bunun radyoaktivitesi sadece 1 Becquerel kadar düşük (Karşılaştırmak için: Vücudumuzdaki doğal radyoaktif maddelerin radyoaktivitesi 9000 Becquerel ve vücudumuza besinlerle zaten girmiş ve birkmiş olan doğal uranyum miktarı 30 ile 60 µg!). Buradan, günlük sınır değerdeki uranyumun saldığı az sayıdaki (saniyede 1  kadar) radyasyonun önemsiz etkisinden önce kimyasal tepkimelerle uranyum, vücutta özellikle böbreklerde hasar oluşturabiliyor. Ancak vücuttaki  kimyasal zehirlenme, yukarıda belirtildiği gibi, çok daha büyük miktarda urayum vücuda girerse olabiliyor: sınır değerin 10 katından başlayarak. Vücuda giren miktar arttıkça diğer organlarda da hasar baş gösterebiliyor. Böylece kimyasal zehirliliği önleyen sınır değerler uygulanınca, radyasyon etkisi zaten önlenmiş oluyor.
U238’in fiziksel yarılanma süresi 4,5 milyon yıl olmasına karşın, vücutta kalma süresiyle ilgili biyolojik yarılanma süresi çok kısa olup örneğin böbrekler için sadece 15 gün. Yani böbreklere giren uranyum miktarı, her 15 günde bir yarıya iniyor. Uranyumun diğer organlardaki yarılanma süresi 180 ile 360 gün arasında değişebiliyor. Suda çözünür uranyumun % 1-2 kadarı vücutta tutulurken, suda çözünmeyen bileşiklerinin vücutta tutulması ise çok daha az % 0,2.
Uranyumlu toprak ve yapılar yakınında uzun süre kalanlar, uranyumdan türeyen bir dizi radyoaktif maddenin saldığı gama ışınlarıyla da dıştan ışınlanabiliyorlar. Uranyumun saldığı alfalar ise havada 2-3 cm de tutuluyorlar ve insana dıştan etkili olamıyorlar /4/.
1Becquerel (Bq): Radyoaktivite birimi olup  saniyede 1 atom çekirdeği bozunan (bozunurken ışın saçan) bir maddenin radyoaktivitesidir.
2Sievert (Sv): Radyasyon doz birimi (Gama’lar için vücudun kg’ı başına soğurulan 1 Joule’lük enerj:1 Sievert  /4/)
***
Yüksel Atakan, Dr. Radyasyon Fizikçisi, Almanyaybatakan@gmail.com
Kaynaklar:
/3/ Manisa Köprübaşı uranyum madeniyle ilgili yazımız: https://www.dropbox.com/s/109n6mw5pu7vc11/MANISA%20KOPRUBASI%20ata%20310314..pdf?dl=0
/4/ ‘Radyasyon ve Sağlığımız?’ Nobel Yayınları 2014

12 Haziran 2017 Pazartesi

MustafaÖZCAN'ın Figes İleri Mühendislik ve Arge Teknolojileri Dergisi'nde 2017,1,13 sayısında yayınlanan yazısının ilk bölümü_Bölüm 1_Milli DAVAMIZ: Yeşil Çekirdek Toryum Enerjisi Davamız


İnsanoğlunun yakın geçmişinde mutlu olmak için olmazsa-olmazı olan ülke çaplı gelişmiş, kalkınmış olma talebi, bugünlerde bireysel refah anlayışının küresel egemenliği doğrultusunda artık toplumsal-ekonomik yaşam için değişmez bir algı kalıbına bürünmüştür.  
Bu duruma genel refah perspektifi ile bunu sağlayacak olan ekonomik gelişmenin en derinindeki ana etmeni olan gerekli ve yeterli enerji kaynağı arzına sahip olma çabalarına bakıldığında, Türkiye’nin neredeyse yüzyılı bulan bertarafı zor bir darboğazın içinde bulunduğu görülür. Söz konusu jeolojik darboğazın bertarafının zorluğuna rağmen, uygun ve güvenilir bir yolla aşılması konusu yakın geçmişten beri hep ülke çapındaki baş derdimiz olmuş ve halen de olmayı sürdürmektedir.
Oysa“Dünya Egemeni” ülkeler, yüzyılları aşan süreden beri küresel enerji kaynaklarını amansız bir sömürüye tabi tutarak kömürü kullanmış, petrolün azgın tüketimiyle de kaynaklar azalınca hızla doğal gaza geçiş yapmış, şimdi de, fosil kaynakların sonunun geldiğinin görülmesinin ardından yeni kaynak arayışına girişmiştir. Egemen ülkeler bu doğrultudaki arayışta, gezegenimiz için ortaya çıkan olumsuz koşulların aşılmaz zorlaması ile kirlenme yaratmaması için temiz, sürdürebilir olması için yenilenebilir ve iklimsel ısınmaya etki yapmaması için de sera etkisiz nitelikteki alternatif kaynaklara yönelmiştir. 
Buradan da görülüyor ki her egemen toplum; çevre için temizdoğa için yenilenebiliriklim için sera etkisiz olmalarının yanı sıraekonomik gelişmeye destek için rantabl ve ülke bağımsızlığı içinse özkaynaklı-özteknolojili olup yerelde hemen hazır olan kaynaklara dayalı olarak yapılan “ana enerji konsepti”ne göre halkının ihtiyaçlarını sağlayacak ulusal bir strateji seçmektedir. Bu durum artık egemen ülke yönetimlerinin en sarsılmaz stratejisi haline gelmiş, hatta bazılarınca “vatan savunması” düzeyli “kozmik değer”e yükseltgenmiştir. Ulaşılması pek kolay olmayan, ancak bağımsızlığın ve egemenliğin temeli olduğundan kaçınılmaz bustratejinin, tümüyle olmasa bile, şu veya bu şekilde mümkün olabilecek en yüksek değeri sağlayacak düzey ile izleniyor olması egemen ülke yöneticileri için olağanüstü bir karne başarısı anlamına gelmektedir.
Bu tür olanaklara kavuşmuş olanların durumlarını onların imtiyazları olan bir hakmış gibi görerek kanıksamak doğru değildir. Çünkü bu durumda doğal olarak evrensel insan hakkı olan refahın sadece bazılarının tekelinde olduğu anlamı çıkar ki, bu kabul edilemez bir şeydir. Oysa doğal enerji kaynakları gibi gezegenin küresel değerleri ve bunların insani asgari ihtiyaçları karşılamak için yarattığıkullanım olanakları, maddi refahı sağlamanın temel koşulu olduğundan, bu maddi değerlerden her ülkenin payına düşenin teminat altına alınması bir zorunluluktur. Bu kapsamda bizim de enerji ihtiyacımızı hem dünya ve hem de kendi doğal kaynaklarımızdanyeterince ve gereğince karşılıyor olmak için çabalamamız en doğal refah hakkı mücadelemiz, davamız olmaktadır.
Bu bakımdan, dünya çapında büyük rezerve sahip olduğumuz toryum girdisine dayalı nükleer enerji düzeninin Ülke’miz için kazanılıp kullanılıyor olma gereği hepimizin yakın gelecekteki ana ülküsüdür. İşte bu bilinç ile sera etkisizsürdürülebilirtemiz ve barışçılolduğundan yeşil çekirdek diye anılan toryum öz-kaynağımıza dayalı nükleer enerji üretim teknolojisinin Ülke’miz için 1923’e dek,on yıl içinde kazanımı yönünde çaba sarf etmek üzere 2012’de TETPToryum Ender Topraklar Platformu’nu oluşturduk.
Tüzel kişilik oluşumuna gerek duyulmadan gerçekleşen bu girişiminin ardından ihdas edilen YKYürütme Kurulu’nun haftalık toplanma düzeni içinde görev alan kurucular, ilk aşamada, yeşil toryum enerjisi konusunda olabilecek tanıtım ve bilinçlendirme çalışmalarına yöneldi. Ayrıca, bu çalışma düzenine paralel ek olarak bir de çeyrek yıl ara ile toplanan Danışma ve Koordinasyon Kurulu oluşturularakstratejik uygulamaların planlanmasına başlanıldı. 

11 Haziran 2017 Pazar

Yüksel ATAKAN'ın Seminer videosu

Değerli Üyeler,
 
​Yüksel ATAKAN'ın ​
21 Nisan'da Marmara Üniv.deki semineri
​nin 
Youtube'a aktarılan videosunun  bağlantısı
​ aşağıdadır.​

5 Haziran 2017 Pazartesi

ÇEKMECE NÜKLEER ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ’NDE DENEYSEL REAKTÖR FİZİĞİ ÇALIŞMALARI VI


TR-I reaktöründeki çalışmalarım devam ediyor, sene 1971-72’lerin başları. TR-I reaktörü için “boşluk katsayısı” ölçmelerimde bulduğum sonucu o sıralarda Çekmece’de çalışan teorikçi Tolga Yarman (MIT mezunu) ile müzakere ettik. O bir TİLKİ Kodu yazdı, hesap sonucunda %300 hata çıktı. “MIT’den aldığın diplomayı elinden alırım ha!” dedim, tekrar hesap etti, %34 fark çıktı. Sonra başka büyüklükleri ölçtük. Ben tek başıma reaktör çalışmazken, reaktör kalbine vinçle indim, bazı ölçüler aldık. Reaktör sıcaklık katsayısı ölçme hazırlıklarına giriştik. Teorik çalışanlar 10-12 kişi kadardı. Deneysel çalışanlar ben, yanımda Arif İşyar, sonradan katılan Temel Çeltik. 12 kişiye karşı 2-3 kişi. İdarenin deneye verdiği önemi güzel anlatan iki rakkam (!). Çok değerli Mehmet Turgut benim yanımda çalışmak istedi, ama idare buna izin vermedi.
Çekmece’nin 1977’ye kadar yaptıkları, ilmi raporlar listesinden bulunabilir. Bulunamıyorsa bu çok ayıptır. Avusturya’da şahit olduğum bir olayı size anlatmanın tam zamanı. İlim ve teknik müzesini geziyorum, büyük bir salonda 5 adet 4.5-5 metre boyunda çok güzel yapılmış gemi maketlerini gördüm. İlgili memura “sizin denizde limanınız yok ki, ne bu gemi merakınız” diye sorduğumda, “bizim limanımız vardı, biz harpte bu limanı kaybettik ama inşa ettiğimiz bütün gemilerimizin bizde çok zengin arşivleri vardır, onlara, çizimlere, bütün detaylara ait bilgilerimizi çok iyi saklarız, gerekirse gene inşa ederiz” dedi. Hayran kaldım.
Biz bilgilerimizi üretemiyoruz, üretsek bile koruyamıyoruz demektir. Ben bu arada, radyo-izotop üretimi bölümü için, ışınlama yaptıkları noktalarda, mutlak termal nötron akısını hassasiyetle ölçtüm. Ölçünün çok dikkatle yapılması gerekiyordu, zira sonuçlar direkt olarak hastanın tedavisinde kullanılıyordu. Mutlak nötron akısı için, akısı bilinen primer standart bir referans noktası olmalıydı. Buna, BNL’den gelen Amerikalı uzmanlar (Dr.Herbert Kouts, Vance Sailor) karar verdiler. BNL’deki standard pil standard olarak seçildi. Orada ışınlanmış ince altın foil, aktivitesi bitmeden, sıcağı sıcağına, Çekmece’ye uçakla getirilip, özel izinle gümrükten geçerek aletlerimizde sayıldı. Altının yarı ömrü 2.7 gün olduğu için termal nötron akısını ölçmeye elverişli idi. Tatbik edilen metod “mukayese metodu” dur. Orada bilinen akıda ışınlanan altın foil, burada bilinmeyen akıda ışınlanan altın foil ölçmeleri ile mukayese edilerek, çok basit bir orantı ile bulunur. bunun için biz de parafinden standard pil yaptık. Ortasında foilleri ışınlayacağımız bir düzenek vardı. Bizim 10 Kürilik (Pu+Be) kaynağımız ortada alüminyum bir boru içinde nötronlarını parafine veriyordu. Çekmece’deki nötron akısını 8.5 x 104 olarak bulduk. Bu değeri, bir de mukayese metodundan bağımsız olarak (β,Ծ ) coincidence elektronik devresi ile ölçtük. Gene aynı değer bulundu. Bir de üçüncü metod olarak, GM’in 8 parametresini ayrı ayrı ölçerek Geiper-Müller sayacı ile ölçtük. Amerika’lıların verdiği değerde bazı farklılıklar bulduk. Onlar pillerini standard hale getirirken altın yerine Uranyum foil kullanmışlar. Bu da hatanın sebebi olarak ortaya çıktı. Dr. Herbert Kouts, bana dönerek “şimdi sen bizim standart pili standardize etmiş oldun, tebrik ederim” dedi. Bir ölçüye, 3-4 koldan (bu kollar birbirinden bağımsız) girişirseniz mükafatını görürsünüz. TR-I reaktörünün birçok noktasında, radyo-izotop bölümünün istekleri doğrultusunda nötron akılarını dikkatli bir şekilde ölçtük. Bilhassa izotop bölümü için yapılan ölçüler, insan hayatı ile direkt ilgili olduğundan çok büyük ihtimamla yapılmıştır. Ölçüler İzotop bölümünün kendi bağımsız ölçüleriyle uygunluk halinde bulunmuştur. Bazı ölçme foillerinde, altının saf olmadığını da tesdpit ettik. Amerika’dan Dr. H.Kouts bize çantasında saf altın da getirdi.
Bu husustaki ölçülerim 6 adet dahili raporla (memorandum) ayrı ayrı anlatılmıştır. TR-I reaktörünün kenarlarında birbirine paralel iki ışınlama tübü vardır. Burada nötron akısı biraz fazladır, çünkü reaktör kenarından çıkan hızlı nötronlar kenardaki su ile karşılaşır ve termalize olurlar, yönü yavaşlar. Bundan dolayı buradaki yavaş nötron akısı artar. 15-20 cm uzunluğundaki bu tüplerin uçlarında termal nötron akı dağılımı yerel değişiklikler göstermektedir. Bu dağılım Kobalt tellerle hassas bir şekilde ölçüldü ve memoranduma geçirildi.
03.06.2017
Doç.Dr.Çetin ERTEK