Platformumuz, dünyada ikinci büyük toryum rezervlerine sahip Türkiye'nin sera etkisiz, sürdürülebilir, temiz ve barışçıl olduğundan yeşil olarak anılan toryum enerjisi hakkında yurtiçi bilinçlenmeyi sağlayarak üretim düzeninin on yıl içinde kazanılması vizyonu yönünde çaba sarfetmeyi kendine şiar edinmiştir.
..
29 Temmuz 2019 Pazartesi
28 Temmuz 2019 Pazar
Uçaklarda
aldığımız kozmik radyasyon dozu ve sağlığımız?
Uçaklarla gitgide daha çok yolcu taşınıyor. Dünyada 2017 yılında uçaklarla
4,1 milyar yolcu taşınmış /1/. Yüksek enerjili taneciklerden oluşan kozmik radyasyon
(ışınlar), uzaydan dünyaya doğru yol alırken, atmosfer tabakalarındaki
taneciklerle çarpışarak azar azar enerjilerini yitiriyor ve şiddetleri de (ya
da akıları) azalıyor. Kozmik radyasyonu, özellikle Ekvator Bölgesi’nde dünyanın
manyetik alanı saptırarak özellikle 0-30 enlemlerinde etkisini oldukça
azaltıyor. Kutuplara doğru gidildikçe, manyetik alan azaldığından, kozmik
radyasyon saptırılamıyor ve oralarda etkisi artıyor.
Uçaklarla uçtuğumuz yüksekliklerde kozmik radyasyonun şiddeti fazla
olduğundan, vücudumuza etkilerinin de daha fazla olacağı beklenir.
Aşağıdaki Şekil 1, kozmik radyasyon dozunun yükseklikle arttığını
gösteriyor/2/.
Saatte MikroSievert(µSv) 1 olarak ‘etkin doz hızı’ deniz seviyesinde
sadece 0,03 iken, bu değer uçaklarla uçtuğumuz 10-12 km yükseklikte yaklaşık
olarak 8 µSv’e ya da deniz seviyesindekinin 260 katına yükseldiği görülüyor.
Şekil
1: Yükseklikle (km) artan etkin kozmik radyasyon doz hızı (µSv/h) örneğin deniz
kıyısındaki Hamburg’da çok az iken, dağlık bölgelerde
ve uçakların uçtuğu yüksekliklerde çok daha fazla /2/.
Kozmik ışınlar (Kozmik radyasyon)
Fizikçiler, kozmik ışınları, ilk kez laboratuvar çalışmaları sırasında,
elektrik yüklü cisimlerin, elektrik yüklerini azar azar yitirmelerinin nedenini
araştırırken fark etti. Önce, etkinin yerkabuğundaki doğal radyoaktif
maddelerden kaynaklandığını sandılar. Sonunda, Avusturyalı fizikçi Victor Hess
1912 yılında bir balona binip, elektroskopunun göstergesini gözledi ve balonla
yükseldiçe, elektriksel yükün gitgide azaldığını izledi. Öyleyse göklerden,
uzaydan gizli bir şey gelip havayı iyonluyor ve elektroskoptaki yükler bu
nedenle gitgide azalıyor sonucuna vardı ki bu gizli etkene ‘kozmik ışınlar’
dendi (Sonradan bilimsel ayrıntılarını yayınladığı araştırması ve bu buluşu
nedeniyle Hess 1936’da Nobel ödülü aldı).
1950’lerde fizikçiler ‘kozmik ışınlar’ın,
ışık taneciklerinden (fotonlardan), elektromanyetik dalgalardan oluşmadığını,
aslında bunların çok büyük hızlardaki çoğunlukla protonlardan ve az miktarda da
daha ağır parçacıklardan oluşan sürekli bir ‘iyon akımı’2olduğunu belirledi. Buna rağmen, eskiden takılan
‘kozmik ışınlar’ adı doğru olmasa da kaldı. Güneş sistemimizin çok ötesinde
uzayın derinliklerinden sürekli olarak dünyamıza gelmekte olan bu ‘çok hızlı’
ve dolayısıyla ‘çok yüksek enerjili’ protonlar, iyonlar, havada yolları boyunca
geçmeleri gereken yoğun hava tabakalarının molekülleri frenliyor, çarptıkları
atomlardan, sayıları çığ gibi artan mezonları ve daha birçok girici ikincil
parçacıkları üretip atmosferde ve yeryüzünde bizleri etkiliyorlar ki bunların
başında yerin derinliklerine kadar girebilen müonlar geliyor. Kozmik ışınlar,
yer kabuğunun yapısındaki doğal radyasyonlar ve nükleer santral kaynaklı
radyasyonlarla temelde aynı iyonlaştırıcı 2 radyasyonlar
olup, bunlar insan vücudunda, hücre, molekül ve atomlarda değişiklik yaparak
hasara neden olabiliyorlar. Düşük dozlarda kanser olasılığı az olmakla
birlikte, çok seyrek olarak DNA’da kırılmalar da olabiliyor /3/.
Uçaklarda kozmik radyasyondan alınan doz
ne kadar?
Dozun büyüklüğü:
§ Uçuş yüksekliğine
§ Uçuş süresine
§ Güneşteki tepkimelere
(etkinliğe)
§ İzlenen uçuş yolunun
coğrafi (geomanyetik) enlemine bağlı olarak değişiyor.
Dünyanın manyetik alanı, elektrik yüklü kozmik tanecikleri (radyasyonu)
daha bunlar atmosfere girmeden saptırıyor. Bu sapma en etkin Ekvator
Bölgesi'nde oluyor. 30 derece kuzey ve güney enlemlerine kadar manyetik alan
çizgileri yaklaşık olarak dünya yüzeyine paralel gidiyor ve kozmik radyasyonun
ancak aşırı enerjideki bir bölümü atmosfere girebiliyor. Geomanyetik kutuplar,
dünyanın coğrafi kutuplarının 1600 km kadar dışında olduğundan, dünyanın 60
derece enlemiyle kutuplar arasındaki atmosfer korunamadığından bu bölgelerde
kozmik radyasyonun etkisi en fazla oluyor ve 60° kuzey enleminde,
ekvatordakinin 2-3 katı olan en yüksek değerine ulaşıyor /2/. Doz, Güney
Yarımküre'de ise kuzeye oranla 2-3 kat daha az. Çok seyrek olmasına rağmen
güneşteki aktivitelerin aşırı değerlere ulaştığı zamanlarda radyasyon dozu
iyice arttığı için radyasyon fizikçileri hatta böyle zamanlarda uçuş yasağı
getirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Örneğin güneşteki aktivitelerin çok
aşırı olduğu 1957'de 12.000 m yükseklikte çok aşırı bir değer olan saatte 10
mSv ve 1989'da da saatte 0,1 mSv ölçülmüştür /3/.
İş için gidip gelirken uçaklarda
alınabilecek doz?
İş gezileri nedeniyle birçok kişi yılda 240 saat kadar zamanını uçaklarda
geçiriyor.
Bu sürede bir kişinin alabileceği toplam doz, her nekadar o kişinin
dünyanın neresinden neresine uçtuğuna bağlı olmakla birlikte, kabaca 0,008 x
240= 1,92 mSv olarak kestirilebilir.
Tatile gidip gelirken uçaklarda
alınabilecek doz?
Alınabilecek kozmik radyasyon dozu, dünyanın neresinden neresine
gidildiğine bağlı olarak değişim gösteriyor. Örneğin aşağıda görünen Çizelge
1'de, Frankfurt’tan çeşitli kentlere uçuşlarda alınabilecek kozmik dozun
değişim aralıkları görülüyor (Frankfurt yerine İstanbul ya da Ankara için de bu
doz aralıkları geçerli olabilir)*.
*Büyük doz değişim aralığı, güneş
aktivitelerindeki ve uçuş yüksekliğindeki değişimler sonucudur.
Uçak personelinin alabileceği doz?
Pilot ve hosteslerin genellikle ayda 80 saat ve yılda 10 ay görev
yaptıkları düşünüldüğünde, kabaca bir hesaplamayla alabilecekleri doz: 800 saat
x 0,008= 6,4 mSv . Bu doz maksimum doz olarak kabul edilebilir. (Almanya’da
radyasyon dozimetreleriyle ölçülen ortalama değer yılda erkek personel için
2,9.mSv).
Uçak personeli için AB ve Almanya’da durum
/2,3/
Avrupa Birliği (AB) Yönetmeliklerine göre yılda 1 mSv’lik dozun
aşılabileceği uçak personeli için, vücut dozunun ‘doz ölçerleriyle’
belirlenmesi ve değerlendirilip gereğinde önlemler alınması zorunlu. Uçak
personeli de aynı nükleer reaktör personeli ya da röntgen aygıtlarıyla çalışan
tıp doktorları gibi ‘radyasyonla çalışanlar’ grubunda denetleniyorlar,
radyasyonun vücuda etkileri konusunda eğitiliyorlar ve bu nedenle onlar için de
yılda 20 mSv’lik doz sınır değeri geçerli oluyor. AB Ülkelerinde uçak
personelinin aldığı dozun ilgili yönetmelikler uygulanarak ölçülmesi ve uygun
bilgisayar programlarıyla hesaplanıp değerlendirilerek yetkili kurumlara
bildirilmesi zorunlu.
2003’den beri Almanya kayıtlı tüm uçaklardaki (hat, charter,nakliye ve
askeri) personelin aldıkları kozmik radyasyon dozları uçaklara konan radyasyon
ölçerleriyle (dozimetrelerle) ve ilgili doz hesaplama programlarıyla aylık
değerler olarak hesaplanıp kaydediliyor.
Almanya’da 2004-2009 arasındaki 6 yılda uçak personeli %23 artarak 36 600
kişiye ulaştı /3/. Bu sürede personelin aldığı kollektif radyasyon dozu da %48
artarak 86 kişi Sv’e yükseldi. Ortalama yıllık doz ise 2009’da 2,35 mSv idi...
Erkek uçak personelinde bu ortlama doz 2,9 mSv ile en fazlaydı... 2009’daki
güneş aktivitesinin azlığı nedeniyle, kozmik ışınlar atmosfere daha fazla
girdiklerinden uçak personelinin aldıkları doz da daha fazla oldu.
Almanya’da uçak personeli, nükleer santrallerde çalışanlar dahil tüm
iyonlaştırıcı ışınlarla uğraşan personel içinde, en çok doz alan grup.
2009’deki en yüksek ortalama değer 2,9 mSv olmasına karşın, bu değer,
radyasyonla çalışanlar için olan yılda 20 mSv’lik üst sınır değerin çok altında
kalıyor. Öte yandan sadece kozmik ışınların etkisiyle alınan bu doz, deniz
düzeyindeki yeryüzü doğal radyoaktivitesiyle birlikte toplam 2,4 mSv’lik yıllık
doğal doz ortalama değeriyle karşılaştırıldığında, uçak personelinin, doğal
radyasyondan alınan 1-10 mSv’lik doz değişim aralığında kalıyor.
Öte yandan Almanya'da Münih GSF-Ensitüsünde yapılan ve bu amaçla özel
olarak geliştirilmiş EPCARD bilgisayar programıyla yapılan hesaplamalara göre
11 km yükseklikteki Avrupa içi uçuşlarda, uçuş başına bir kişinin aldığı
radyasyon dozunun 0,010 mSv’in altında kaldığı, Güney Afrika ve Güney Amerika
için 0,040 mSv’den daha az ve Avrupa-ABD arası uçuşlar için ise 0,050 ile 0,080
mSv arasında olduğu belirlenmiş /4/. Sonuç olarak, uçak yolculuklarında kozmik
ışınlardan alınan doz ve bundan doğabilecek risk de, sürekli olarak almakta
olduğumuz ‘Doğal Radyasyon dozu’ ve teknolojik yaşamın getirdiği bir dizi diğer
radyasyon dozlarıyla (röntgen filmi, MR çekimi sırasında alınan doz gibi) aynı
çerçevede görülüp değerlendirilmeli, ilgili yönetmelikler uygulanmalı, akla
uygun olmayan aşırı önlemler alınmamalı.
Türkiye’de uçak personelinin aldığı dozların ölçümleriyle ve bunların
kişisel kayıtlarıyla ilgili herhangi bir yayın bulunamadığından, durumu burada
açıklayamıyoruz.
Uçaklarda alınan kozmik radyasyon dozu
sağlığımızı etkiliyor mu?
Aslında hepimiz başlangıçtan beri, içinde kozmik radyasyonun da bulunduğu
doğal radyasyonlarla birlikte yaşıyoruz.
Çizelge 2, kozmik ışınların
ve yeryüzündeki doğal radyoaktif maddelerden kaynaklanan radyasyonların
etkisiyle insan vücudunda oluşan radyasyon dozlarınının dünya ortalamalarıyla,
değişim aralıklarını gösteriyor. (UNSCEAR 2000 yılı Bilimsel Raporundan)3
Çizelge 2’den görüldüğü gibi 2,4 mSv’lik
yıllık ortalama radyasyon dozu, 1 ile 10 mSv arasında büyük bir değişim
gösteriyor ve ortalama dozun yarısı, yeryüzündeki radyoaktif maddelerin
(Uranyum ve Toryum’un) bir radyoaktif bozunum ürünü olan radon gazından kaynaklanıyor. Kozmik ışınlar da,
özellikle yüksek yerleşim yerlerinde oturanlarda ve uçak yolculuklarında daha
fazla radyasyon dozu oluşturuyor ve bunun da değişim aralığının büyük olduğu
Şekil 1’den ve Çizelge 2’den görülüyor.
Uçakla yapılan gezilerde alınacak kozmik radyasyon dozu, genellikle tek bir
röntgen filmi çektirilmesinde alınan doz kadardır. Öte yandan bu değer, örneğin
tıpta, bir bilgisayarlı tomografisinde röntgen ışınlarından alınan doza eşdeğer
ve vücutta bir bozulmaya (hasara) yol açma olasılığı (riski) son derece az olan
bir dozdur. Ancak koruyucu bir önlem olarak belirli sınır değerlere ulaşan uçak
personeli nin bir süre uçmasına izin verilmiyor.
Öte yandan risk, anne karnında büyümekte olan embriyo, ceninler için önemli
olabilir ve bunların özürlü doğma olasılığı bulunuyor. Bu nedenle, uçak
personelinden hamile olanları, uçaklarda görevlendirilmiyor ve hamile
kadınların gezi ve iş amaçlı uzun uçak yolculukları yapmaları önerilmiyor.
Uçaklarda çok girici kozmik radyasyona karşı
bir zırhlama, korunma pratikte olası değil. Her ne kadar risk çok az ise de
yılda 4 milyarı geçen çoğu gezi amaçlı uçuşların, özellikle ülkeler içinde,
koruyucu bir önlem olarak, azaltılması deniz ve kara yolunun seçilmesi
kişilerin seçimine kalıyor. Uçuşların azaltılmasının, ayrıca atmosferin sera
gazlarından (CO2) korunmasına katkı
sağlayacağı da biliniyor.
Yüksel Atakan,
Dr. Radyasyon Fizikçisi, Almanya / ybatakan3@gmail.com
……………..
1 Sievert (Sv): Eşdeğer Doz Birimi olup Beta ve Gama
ışınları için : 1 Sievert = 1 Gray (Enerji Dozu Birimi) = 1 Joule /kg (Vücudun
kg’ı başına, girici ışınların vücuttaki molekül ve atomlara 1 Joule’luk enerji
aktarımı). 1 Joule’lük bir enerjiyle, pratikte ancak 100 gram‘lık bir çukulata
paketi 1 m yukarıya kaldırılabilirken, atomlar düzeyinde bu enerji 1 Sv/kg‘ lık
çok büyük bir enerjiye eşdeğer olup, atom ve moleküler düzeyde vücutta
değişimlere neden olabilir. MikroSv (µSv): Sievert’in milyonda biri.
2 İyon, iyon Çifti : Atomlarla etkileşme
sonucunda, ışınların, atomların dış yörüngesinden elektron söküp, normal olarak
elektriksel olarak yüksüz bir atomu‚ elektriksel yüklü duruma’ getirmesi ve
böylelikle bir iyon çifti oluşması. Örneğin bir gama fotonunun havadaki bir azot
atomunun dış yörüngesinden bir elektron sökmesi sonucu, serbest bir elektronla,
geriye bir elektronu eksik bir azot atomu (iyonu) kalmasıyla oluşan ‘iyon
çifti’.
3 UNSCEAR: BM'nin atomik radyasyonun etkilerini inceleyen
bilimsel alt kurulu
Kaynaklar:
/2/ EU-Richtlinie 2013/59 EURATOM ve https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/ALL/?uri=CELEX%3A32013L0059
/3/ Radyasyon ve Sağlığımız, Y. Atakan, Nobel
yayınları 2014
Not: Bu yazı HBT portalında
yayımlanmıştır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ULUSLARARASI ENERJİ AJANSININ İZLEME FAALİYETLERİ
Sera
etkisinin iklim değişikliğine sebep olması ve bu etkinin olası sonuçlarının
yarattığı endişeler ve korkular detaylı araştırmaların önünü açmıştır.
Özellikle enerji üretiminin yarattığı bu etki gezegenimiz üzerinde yaşamı çok
olumsuz etkileyebilecek ciddi bir oluşum olarak görülmüştür. Çeşitli konferans ve toplantıların sonucu bu
sorun siyasetin ötesinde toplum tarafından da anlaşılmıştır. Gereken önlemler saptanmaya çalışılmış ancak
sonuçların izlenmesi ile durumun iyiye gitmediği dile getirilmeye
başlanmıştır. Bu durum protestolara ve
üzücü çatışmalara neden olmakta, toplumda gerginlik yaratmakta ve rahatsız
etmektedir. Örnek olarak verilebilecek
pek çok olay vardır. Son olarak Mayıs
2019 Stockholm, İsveç’de okulların protesto yürüyüşü, Nisan 2019 İngiltere’de
meydana gelen protesto olayları. Bu olaylarda 1000 kişi tutuklanmış ve pek çok
kişi mahkemeye verilmiştir.
İklim
değişikliği ile savaşın hedefi, COP21 Paris 2015’de belirlendiği üzere,
atmosfer sıcaklığındaki artışın endüstri devrimi öncesi sıcaklığa göre 2 0C’nin
altında kalmasıdır. Sonunda 1.5 – 2 0C
aralığı daha uygun görülmüş ve 1.5 0C ‘nin üzerine
çıkılmaması önemsenmiştir. Asrın sonu
için istenen bu değer ulaşılması zor bir hedeftir. Sıcaklık artışı zaten 10C civarına
yaklaşmıştır.
Paris
COP21 anlaşmasına yakından bakılırsa:
Anlaşma için her katılımcı ülke “Olası Ulusal Katkı”sını (INDC; İntended
Nationally Determined Contribution) belirtmiş, düşük karbon emisyonu hedefini
ortaya koymuştur. Bu hedefler,
anlaşmanın taraflarca onaylanmasından sonra “ Ulusal Katkı” (NDC) adını
almıştır. Paris Anlaşması öncesi iklim
değişikliliğine karşı koymak için seçilen hedefler genel olarak 2100 yılında
2.7-3.0 0C artış sınırlamasını gerçekleştirmek üzere
belirlenmişlerdi. Anlaşma sonrası,
belirlenen hedef emisyon artışının sıcaklığı 2 0C, hatta daha ileri
gidilerek 1.5 0C ile sınırlandırması şeklinde yenilenmiştir. Bu durumda, yeterli olamayacağı anlaşılan
NDC’lerin yenilenmesi gerekmektedir.
Durumun ciddiyeti nedeni ile IEA (International Energy Agency) iklim
değişikliğini engelleme çalışmalarının sonuçlarını izlemektedir. IEA sitesinde son yayınlanan 27 Mayıs 2019
tarihli haberde (Progress on energy technologies fails to keep pace with
long-term goals for clean energy transitions) enerji teknolojilerinin temiz
enerji üretimine geçiş konusunda gereken gelişmeyi gösteremediği
belirtilmektedir.
Bu
kötü bir haberdir. COP 21 ve onu izleyen “Conference of Parties” toplatılarında
alınan kararlar uyarınca CO2 üretimi kısıtlanmalıdır. Detaylar
konferans kayıtlarında bulunabilir. Yukarıda belirtilen 1.5-2 0C
aralığında sıcaklık artışı için halen 500 g/kWhe civarında olan CO2
üretimin, 2050 itibarıyla 10-25 g/kWhe ve 2060 itibarıyla 2 g/kWhe
değerlerine düşürülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu sınırlar güç sektörü CO2 üretim
yoğunluğu için IEA tarafından 2017 yılı
değerlendirilmeleridir.
Söz
konusu haberde IEA’nın son TCEP (Tracking Clean Energy Progress) raporunda
izlemeye alınan 45 enerji teknolojisi ve sektöründen sadece 7’sinin SDS’e
(Sustainable Development Scenario) uygun gelişme gösterdiğinin anlaşıldığı
belirtilmektedir. SDS ise SDGs’in (Sustainable Development Goals) enerji ile
ilgili senaryosunu ifade etmektedir.
Diğer bir ifade ile, 1.5-20C aralığında sıcaklık artışı ve
hava kirliliği hedefini gerçekleştirmek için yapılması gerekenlerin
ifadesidir. IEA’nın Mart 2019 son
bulguları, 2018 yılında enerji kaynaklarından salınan CO2 miktarının
%1.7 artış göstererek yıllık miktarın tarihin en yüksek değeri olan 33 milyar
tona ulaştığını göstermektedir. TCEP
analizleri, bazı temiz enerji teknolojilerinde (örneğin elektrikli araçlar) ve
enerji depolama konusunda gelişmenin iyi
olduğunu göstermektedir. Solar PV’de
artış % 31 ile yeterince tatminkar olmakla birlikte toplam yenilenebilir enerji
artışı 2018’de sabit kalmıştır. Petrol ve doğal gaz üretiminde yakılan ve
doğaya salınan gazların neden olduğu sera etkisi toplamın % 7’sine ulaşmıştır.
2018
yılında, teknolojik gelişmelerin, enerji politikalarındaki isteklilik ve
endüstriyel gayretlerin hedefi gerçekleştirmekte yetersiz kaldığı
anlaşılmaktadır. İnşaat sektöründe meskenler ile ilgili değerlendirmelerde
atmosfere salınım 2018 yılında en yüksek değerine ulaşmıştır. Bunda mesken ısıtılma ve soğutulmasında
artışın etkisi görülmüştür. Ayrıca
taşıma sektöründe gereken yakıt ekonomisi sağlanamamıştır. Büyük otomobiller tercih edilir olmakta devam
etmektedir.
İklim
değişikliği ile mücadeleyi ciddi bir şekilde gözden geçirmek 2018 verilerine
bakılırsa her zamankinden daha acil olmuş ve saptanmış hedeflere ulaşmak olanaksız
duruma gelmeden global bir gayretle gidişata elkoymak gerekliliği
herzamankinden fazla önem kazanmıştır.
Sözkonusu raporda TCEP’nin enerji konusunda hükümetlere, endüstriye ve
diğer global aktörlere gereken bilgiyi vermeye ve yardımda bulunmaya hazır
olduğu belirtilmektedir. Çeşitli sektör
ve teknolojilerde yenilenmesi eksik kalmış 100 den fazla
konuda
derinliğine inceleme yapılmıştır. TCEP enerji politikası, yatırımı,
gelişmelerin izlenmesi konularında 6000 araştırıcı ve 40 civarında ortak çalışma
programları ile enerjideki dönüşümü izlemekte ve IEA’nın iklim değişikliği ve
sürekli kalkınma hedeflerine hizmet etmeye çalışmaktadır.
Bu
durumda CO2 üretmeden enerji üreten ve özellikle baz yük santrali
olarak çalışan Nükleer güç santrallarının önemi artmaktadır. Bu konuda çalışmalar devam etmekte özellikle
küçük modüler reaktörlerin geliştirilmesine çalşılmaktadır. Toryum kullanan ergimiş tuz reaktörleri de
gelecek vaad etmektedir. Ülkelerin
enerji politikalarını biribirlerinden bağımsız olarak saptamaları, iklim
değişikliği konusunda gelinen noktada kötü gidişi durdurmakta engel teşkil
edebilir. Enerji politikaları ve
planlamaları ülkelerler için değil dünyanın geleceği için yapılmalıdır. Bu çok zor bir hedef olmakla birlikte, “Son
Pişmanlık Fayda Etmez” sözü de çok geçerlidir ve dünyanın bir yedeği
yoktur.
Şarman Gençay
Emekli Öğretim Üyesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)