..

..
..

25 Haziran 2020 Perşembe

HIZLANDIRICI SÜRÜMLÜ SİSTEME DAYALI NÜKLEER REAKTÖR TEKNOLOJİSİNDE BELÇİKA’DAN MYRRHA (ÇOK AMAÇLI HİBRİD YÜKSEK TEKNOLOJİ UYGULAMALARI İÇİN ARAŞTIRMA REAKTÖRÜ ) DENEYİMİNİN BUGÜN GELDİĞİ NOKTA




Canip SEVİNÇ
Mak.-End.Yük.Müh.-Ekonomist
OAP-YET BAŞKANI

    Nükleer reaksiyon veya çekirdek tepkimesi  teorik tanımlanırsa ;” iki atom çekirdeğinin veya bir atom çekirdeğiyle atom dışından bir atom altı parçacığın çarpışarak bir veya daha fazla yeni nüklide dönüşmeleri şeklinde gerçekleşen bir reaksiyon olduğu şeklinde ifade edilir”. Bu gibi reaksiyonlarda yer alan atom altı parçacıklar proton , nötron veya yüksek enerjili elektron olabilir.
Bu atom altı parçacıklar Hızlandırıcı denilen   genellikle ya sabit bir hedefe yönlendirilmek üzere hızları ve  enerjileri yükseltilerek hızlandırılan elektromanyetik alan kullanan  parçacık demetleri olup  hedefle çarpıştırılarak ya da halka-halka tipli iki dairesel hızlandırıcı veya linak-linak tipli iki doğrusal hızlandırıcı kullanılarak, parçacık demetlerinin karşılıklı enerjilerinin yükseltilerek  hedefler ile  çarpıştırılması  şeklinde yapılmaktadır. Çarpıştırıcıların iki önemli parametresi vardır. Bunlardan biri kütle merkezi enerjisi, diğeri ise ışınlıktır. Ek olarak, demet kutuplanması, enerji dağılımı, çarpışma frekansı, toplam ışınlık da önemlidir. Çarpıştırıcılar karşılıklı olarak yönelmiş parçacık demetleri arasında yüksek enerjili çarpışmalar oluşturmak için kullanılırlar.
Bu çarpışmalar atom çekirdeklerini parçalar,bölünme ile nötron açığa çıkarır ve nükleer reaksiyon başlatır.
Nükleer reaksiyonun kimyasal reaksiyondan  milyon kat daha yüksek enerji ortaya çıkmasına sebep olan bir reaksiyon şeklidir.
Mesela ;Bir  zincir reaksiyonda, başlangıçtaki  235 Th veya  235 U çekirdeği ve nötronun kütleleri toplamının enerji cinsinden değeri ile fisyon sonucu oluşan fisyon ürünlerinin ve yayınlanan nötronların kütlelerinin toplamının enerji cinsinden değeri arasında yaklaşık olarak 200 MeV’lik bir enerji  iken  (Kimyasal yanmada açığa çıkan enerjinin 1 eV mertebesinde olduğu hatırlanırsa bu enerjini ne kadar büyük olduğu konusunda bir fikir verebilir.
 Açığa çıkan bu fisyon enerjisi nükleer reaktördeki suyun ısıtılması ve buhara dönüştürülmesi, bu buharın türbini döndürmesi ve türbinin de jeneratörü çalıştırması sonucunda elektrik enerjisi  üretilmesini gerçekleştirir.
Kimyasal reaksiyondan farkı, nükleer  reaksiyonların atomların elektronları arasında gerçekleşmesidir. Çekirdek tepkimesi sonucunda eğer proton sayısı değişiyor ise farklı bir elemente ait bir atom oluşmuş olur.
 2007 tarihli BTYK (Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu ) kararı  ile ülkemizde GeV Enerjili Proton Hızlandırıcısı kurulması kararlaştırılmış ancak TAEK bu projeyi savsaklayarak gerçekleştirmemiştir.
 Bir reaksiyonun nükleer reaksiyon sayılabilmesi için en az bir nüklidin başka bir nüklide dönüşmesi gerekir; böyle bir dönüşüm gerçekleşmezse yaşanan çarpışma sürecine saçılma adı verilir. Spontane olarak gerçekleşen radyoaktif bozunma, nüklit değişimine yol açsa da nükleer reaksiyon olarak kabul edilmez.
Parçacık hızlandırıcılarından yararlanılarak nükleer enerji üretilmesinde dünyadaki en önemli çalışma merkezlerinden birisi ;  Belçika’daki, dünyadaki bir parçacık hızlandırıcı tarafından çalıştırılan bir nükleer reaktörün ilk prototipidir.
MYRRHA, Avrupa Birliği'nin ESFRI (Avrupa Araştırma Altyapısı Stratejik Forumu) ve SET (Avrupa Stratejik Enerji Teknolojileri) Planına uyduğundan, Avrupa Yatırım Bankası finansmanı için adaydır. MYRRHA uluslararası bir tanınırlığa sahiptir ve Aralık 2010'da Avrupa Komisyonu tarafından önümüzdeki 20 yıl içinde Avrupa'yı yüksek teknoloji araştırmalarında lider yapmak için 50 projeden biri olarak listelenmiştir.Geçmişte AB Komisyonu Projeyi parasal olarakta desteklemiştir.
Belçika Federal Hükümeti 7 Eylül 2018'de MYRRHA projesinin Toplam 1.6 milyar € bütçeye dayanan maliyetine  hükümet   yıl itibarı ile 558 milyon € tahsis  etti.
Buna ek olarak, Belçika hükümeti, ilave katılımcı ülkelerden yatırımları memnuniyetle karşılayacak ideal bir uluslararası kar amacı gütmeyen kuruluşun kurulacağını duyurdu.
Bu nedenle bu projede Türkiyenin halen  yer alabilmesi olanakları mevcuttur.
 2013 yılında ETKB adına Cenevre’de   gerçekleştirilen ThEC13 Konferansına katılan aralarında benimde bulunduğum Türk Heyetine  Belçika Nükleer Araştırma Merkezi  SCK-CEN  MYRRHA Direktörü Cezayir asıllı bilim adamı Prof.Dr. Hamid AÏT ABDERRAHIM  tarafından Türkiye olarak bu projeye katılımımız  önerilmiş, ancak  bu öneri  TAEK tarafından bir gerekçe gösterilmeden uygun görülmemiştir. Hakemli dergilerde ve uluslararası konferanslarda 100'den fazla bilimsel yayınını yayınlanan Prof.Dr. ABDERRAHIM  21 Mart 2018’de ABD Merkezli  GEN IV İnternatıonal Forum için ; MYRRHA AN ACCELERATOR DRIVEN SYSTEM BASED ON LFR TECHNOLOGY –  MYRRHA  Kurşun Soğutmalı Hızlandırıcı Sürümlü Sistem Teknolojisi “ konulu bir  konferans vermiştir.

Ülkemiz içinde son derece önemli olan bu konferans  aşağıdaki şu ana başlıklarda işleniyordu.

1-     Dünya çapında enerji gerçekleri

     2-SCK-CEN (SCK-CEN :Belçika Nükleer Araştırma Merkezi) ve MYRRHA’nın  arka planları  (  MYRRAH :Multi-purpose hYbrid Research Reactor for High-tech Applications- Çok amaçlı hibrid Yüksek teknoloji Uygulamaları için Araştırma Reaktörü  )


     3-ADS (Accelerating and Driven System)  Nedir ve Neden P&T (Partitioning and Transmutation) için önemlidir
     4- Bir Bakışta MYRRHA Projesi
     5-MYRRHA Reaktörü
     6-MYRRHA Hızlandırıcı
     7-MYRRHA Lisansı
     8-Gerçekleşmeye yönelik MYRRHA uygulaması
     9- Sonuçlar

Nükleer enerjinin kullanımında  bütün dünya için sorun durumunda olan 4 ana başlık olduğu ifade edilen konferansta bu başlıklarda şu şekilde sıralanıyordu.
1-Güvenliği ve emniyeti arttırmak
2-Kanıtlanmış teknolojinin kullanımını en üst düzeye çıkarmak
3-Nükleerde geçmişin kötü izlerini silmek
4-Eldeki nükleer kaynakları daha iyi  kullanmak

MYRRHA  için  şunlar söylenebilir.

MYRRHA, yüksek güçlü doğrusal bir hızlandırıcı tarafından tahrik edilen bir kritik altı nükleer reaktörden oluşan dünyanın ilk büyük ölçekli Hızlandırıcı Tahrikli Sistemidir (ADS). Kritik malzemenin subkritik konsantrasyonu ile nükleer reaksiyon sadece partikül hızlandırıcı tarafından sürdürülür. Proton ışınının kapatılması, nükleer reaksiyonların anında ve güvenli bir şekilde durmasına neden olur. Bu hızlandırıcı sürümlü sistemin güvenli olduğu anlamına gelir.Zincir reaksiyonun sürebilmesi için proton akısı devam etmeli ve nötron üretimi sürmelidir.Oysaki proton ışınımının kapatılması  nükleer reaksiyonun devamını otomatikman durdurur.Bu ADS’nin en önemli güvenlik kavramıdır.
Subkritik konsantrasyon;( k )  ile ifade edilen bir kritiklik katsayısı ile açıklanabilir.(k) değeri  proton akısı sağlanarak başlatılan  nükleer reaksiyonda (n+1)’ci adımda  üretilen  nötron sayısının  (n)’ninci adımda üretilen nötron sayısına oranıdır.
Eğer  ( k<1)  ise  bu subkritik durumdur.Bu demektir ki ,zincir reaksiyon eninde sonunda bitecektir.Yani bu reaktörün patlaması beklenilemez.Güvenlik tamdır.ADS Sistemleri  k<1  olarak dizayn edilirler.MYRRHA’da bu katsayı k=0.95 alınmıştır.
k=1 durumu  critical durumu  olup zincir reaksiyon sürecek anlamı taşırken
k>1 durumuda supercritical  durumu ifade eder ki bu durum reaksiyonun kontrol edilemeyeceği anlamını taşır.
MYRRHA ( Yüksek Teknoloji Uygulamaları için Çok Amaçlı HYbrid Araştırma Reaktörü ) çok işlevli bir araştırma tesisidir, ancak her şeyden önce benzersizdir. Parçacık hızlandırıcısı ile çalışan ve soğutma maddesi olarak sıvı metal kurşun-bizmut kullanan dünyanın ilk araştırma reaktörüdür. MYRRHA, nükleer atıkların yönetimini optimize etmek, yeni tıbbi radyo-izotoplar üretmek ve malzeme araştırmaları yapmak gibi gelecek vaat eden teknolojilere ve uygulamalara yol açacaktır.Bunlardan biriside Toryumun  kullanılmasıdır.
MYRRHA İnovasyon çabaları sayesinde, sadece GEN IV reaktörlerinin geliştirilmesini teşvik etmiyor. Araştırmalarıyla , mevcut nükleer yakıtların tasarımını da daha güvenli hale getirmek amacında olduğundan Türkiye MSTR  için  GİF IV ile ilişki kurmaya karar verdiği ve bu amaçla bir yol haritası hazırladığı gibi MYRRHA  ilede ilişkiye girmek ve ADS sistemlerini geliştirmeye yönelik bir yol haritasıda hazırlamalıdır.
En son olarak Nisan-2020’de TÜBİTAK’a  verilen  Yeni Nesil Nükleer Reaktörlere yönelik hazırlanan yol haritasında   Hızlandırıcı Sürümlü Sistemlere ilişkin bir yol haritası ve MYRRHA ile ilişki kurulması yönünde bir çalışma yer almamıştır.
MYRRHA dört ana bileşenden oluşur:
MYRRHA  projesinin   üç aşamada uygulanacağı açıklanıyordu.


Aşama 1: İlk Linak bölümünün tasarımı ve yapımı (100 MeV'ye kadar). Bu aşama, reaktörün daha sonra 600 MeV proton ışını ile çalıştırılması için gerekli olan Linacın operasyonel güvenilirliğini teyit edecektir. Buna ek olarak, tıbbi radyoizotopların üretimi ve fizikte ve malzeme araştırmaları için temel ve uygulamalı araştırmalar için Proton Hedef Tesisten oluşur.
 Üçüncü bileşen, füzyon reaktörleri için malzemelerin test edileceği “Fusion Target Station” dır. 
Birinci aşama ayrıca 600 MeV'ye olan Linak uzantısının ve alt kritik reaktörün araştırılmasını ve geliştirilmesini içerir.
 Son olarak, reaktör ön lisanslaması da Aşama 1'in bir parçasıdır.
 Bu aşamanın 2026 yılında tamamlanması planlanmaktadır.
Aşama 2: 100 MeV Linacın 600 MeV'a uzatılması. Bu uzatma, reaktörün çalıştırılması için gereklidir. 
Tamamlandığında, Linak yaklaşık 400 m uzunluğunda olacaktır. Aşama 2'nin 2033'te tamamlanması planlanıyor.
Aşama 3: Reaktörün yapısı. Çift duvarlı, basınçsız havuz tipi kap, tüm birincil sistemleri barındıracaktır.
 Kritik alt reaktör, Spallasyon kaynağı tarafından üretilen ve daha sonra Linaktan protonlarla beslenen nötronlar tarafından beslenecektir. Bu hızlı reaktör kurşun bizmut ötektik (LBE) ile soğutulur ve maksimum termal gücü 100 MW'a sahiptir.
 Reaktörün 2036 yılında devreye alınması planlanmaktadır.

Şimdi bu projeye göre bir Türkiye yol haritası hazırlanması bizim için enaz  GİF IV’e yaptığımız   MSTR ( Ergimiş Tuz Toryum Reaktörü ) yol haritamız kadar önemlidir.
Ve böyle bir yol haritası hazırlamak çokta zor değildir.
Benzer  aşamaları eş zamanlı olarak bizimde ülkemizde gerçekleştirmemiz gerekir.Bunun için 2007 yılında alınan BTYK  Kararındaki  siyasi  kararlılığı yeniden göstermemiz ve o tarihte tahsis edilen kaynakları kullanmamız yeterlidir.

Bu proje ülkemize önemli kazanımlar sağlayacak bir projedir.Şöyleki MYRRHA  ; 2017 yılında Pricewaterhouse Coopers'tan projenin yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde sosyo-ekonomik etki çalışması yapmasını istedi.
PwC, MYRRHA'nın katma değer yaratma açısından sosyo-ekonomik etkisinin 2065 yılına kadar ömrü boyunca toplam 6,4 milyar € olarak tahmin edildiği sonucuna vardı.Bu  hesap edilen 1,6 milyar €’luk toplam yatırıma karşılık ilk olan bir yatırım için iyi bir yatırım beklentisi olarak değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan MYRRHA gibi bir proje ayrıca tıpta kanser teşhis ve tedavisinde kullanılan radyoizotopların geliştirilmesi ve üretilmesinde ,PET taramaları yolu ile tümörleri daha iyi lokalize etmede ve gelişmiş tanı ve radyasyon terapisinde etkin bir konum sağlayarak ,hastalar üzerindeki yan etkileri kontrol etme imkanı yaratarak yeni nesil radyoizotopların üretilmesinede etkili olarak önemli kazanımlar oluşmasına imkan verecektir.

Bu projenin ana  elemanları  hakkında da bilgi verilecek olursa ;

MYRRHA Reaktörü:
MYRRHA reaktörü birçok açıdan benzersizdir. Havuz tipi reaktör 7.800 ton kurşun bizmut ötektik (LBE) ile soğutulur. Tüm birincil sistemler 16 m yüksekliğinde ve 10 m genişliğinde çift cidarlı kaplar içindedir.
LBE, MYRRHA reaktörünün soğutucu ve spallasyon kaynağı olarak dikkatle seçilmiştir:
  • Geniş çalışma sıcaklığı aralığı: LBE, tek tek bileşenleri (kurşun 327 º C, bizmut 271 º C) ile karşılaştırıldığında nispeten düşük bir erime noktasına (125 º C) sahiptir ve sadece 1670 ºC'nin üzerinde kaynar . 
  • Mükemmel ısı iletkenliği: LBE, reaktörün birincil sisteminin normal basınç altında çalışmasını sağlar.
  • Radyasyon kalkanı: LBE, gama radyasyonunu engelleyen mükemmel bir radyasyon kalkanıdır.
  • Nötronlara neredeyse şeffaf: LBE, reaktörün içinde, linakın proton ışınının fisyon reaksiyonunu sürdürmek için gereken nötronlara dönüştürüldüğü spallasyon kaynağı olarak ideal bir ortamdır.

  .

Yakıt karışımı: LBE, uranyum 235 ve 238'in yanı sıra karışık oksit (MOX) yakıtlar dahil olmak üzere( Th 235) çok çeşitli yakıtların kullanılmasına izin verir. Özellikle simülasyonlar, linak güdümlü, LBE soğutmalı reaktörlerin,% 30'a kadar neptunyum, americium ve curium gibi uzun ömürlü minör aktinitleri içerebileceğini göstermektedir.
LBE bazlı reaktörler çok daha az nükleer yakıt kullanır ve çok daha az nükleer atık üretir.
Varsayılan olarak, MYRRHA reaktörü alt kritik bir tasarıma sahiptir: zincir reaksiyonunu sürdürmek için yeterli fissil malzeme içermez. Güvenlik nedeniyle, reaktör tasarımı pasif soğutmayı içerir: elektrik arızası durumunda veya linak kapatıldığında ve reaktör hemen durduğunda, reaktörün soğutulması LBE'nin doğal dolaşımı ile garanti edilir.
Planlanan MYRRHA   ADS Reaktörün   65-100 MWth maksimum çıkış olacaktır.

Şekil olarak gösterilecek olursa  hızlandırıcı sürümlü sistem ;



Acceleratör,Reactör ve Target yani hedeften ibaret olan bir konjugerasyondur.

MYRRHA Hızlandırıcı:

400 m uzunluğunda doğrusal bir hızlandırıcı (Linac) , reaktöre 600 MeV enerjide protonlar sağlayacaktır . Doğrusal hızlandırıcı teknolojisi, siklotronlarla karşılaştırıldığında gelişmiş ışın stabilitesi nedeniyle seçilmiştir.
MYRRHA için temel bir performans hedefi olarak güvenilirlik, Linak tasarımına yansır. İkiz yedekli 17 MeV enjektörleri paralel yedeklilik sağlar. Süper iletken radyo frekansı modüllerine dayalı olarak 600 MeV'ye kadar hızlandırıcının kalan kısmı, yüksek ışın akımları ile optimize edilmiş performans açısından yaygın bir seçimdir .  
Linakın sonunda , 4 mA proton ışını reaktöre enjekte edilir ve spallasyon yoluyla hızlı nötron akışı oluşur. Eşzamanlı olarak, protonlar çok amaçlı Proton Hedef Tesisine ve Fusion Hedef İstasyonuna da beslenir.
Şu anda, enjektör Louvain-la-Neuve'deki UCLouvain'deki Cyclotron Kaynak Merkezi'nde (CRC) monte ediliyor ve test ediliyor.
MYRRHA Proton Hedef Tesisi:
Proton Hedef Kuruluşu (PTF-Protan Target Fabric); 100 MeV'lik bir proton kiriş, 0.5 mA'ya kadar kullanır. Radyoizotopların üretimini ve çeşitli alanlarda araştırma yapılmasını sağlayacaktır.
PTF'nin kalbi, proton ışınının birincil hedef materyal ile nükleer reaksiyonları ile çok çeşitli radyoizotopların üretileceği İzotop Ayırma On-Line (ISOL) sistemidir. Buna uranyum, toryum veya tantal içeren seramik malzemeler dahildir.
 ISOL ile üretilen radyoizotoplar, lazerler, elektrostatik cihazlar (dört kutuplu ve elektrotlar) ve hassas olarak ayarlanmış manyetik dipolleri içeren hassas ve teknolojik olarak zorlu bir görevde hedeften çıkarılır. 
MYRRHA Hedef Füzyon İstasyonu:
Füzyon Hedef istasyonu (FTS-Füsyon Target Station); 4 mA ve 100 MeV'lik bir proton demeti sağlamak üzere tasarlanmış esnek bir nükleer füzyon yönelik araştırma alt yapısıdır. FTS, ince bir metal pencere vasıtasıyla vakumdan ayrılan bir akan su muhafazasından oluşur. Su tankındaki pozisyonu ayarlayarak, proton ışını enerjisi, füzyon malzemelerini araştırmak için gereken ışınlama koşullarına uyacak şekilde ince ayarlanabilir. Tasarım aynı zamanda hibrit bir proton-nötron ışınlama alanı oluşturabilen su soğutmalı bir spallasyon kaynağının eklenmesini sağlayacaktır. Bu su dolu muhafazada, FTS kullanıcıları ayrıca önceden tanımlanmış bir güvenlik zarfı içinde ışınlama deneyleri tasarlayabilir.

Operasyonel konuşlandırma üzerine FTS, biriken ışınlama hasarını araştırmak ve / veya mekanik yük ve ışınlama ışınına eş zamanlı olarak maruz kalan malzemelerin yerinde testini yapmak için uygulanacaktır. Işınlanmış numuneler, SCK CEN'deki veya başka yerlerdeki sıcak hücre tesislerine aktarılacak ve en son teknoloji ekipmanlarla kapsamlı bir şekilde incelenebilecektir. Bu nedenle FTS sömürü odağı, perspektif / yenilikçi materyallerin taranması ve ışınlama-sünme yumuşatma etkilerinin ve teşhis ekipmanı validasyonunun değerlendirilmesi olacaktır.

Aşağıdaki unsurlar FTS tesisini içerecektir:
  • Bir ışınlama modülü
  • Bir enstrümantasyon modülü
  • Taşıma ve numune yükleme için bir sıcak hücre
  • Nükleer Malzeme Bilimi Enstitüsü'nün sıcak hücrelerinde özel bir test laboratuvarı
Tesis hem ulusal hem de uluslararası düzeyde araştırma projelerini memnuniyetle karşılayacak ve Avrupa füzyon araştırma faaliyetleri (EFDA / EUROfusion konsorsiyumu) ​​ile sıkı bir şekilde bağlantılı olacaktır.
Sonuç:
MYRRHA'nın hızlandırıcı tahrikli benzersiz özellikleri, kritik olmayan ve kurşun-bizmut ötektik soğutmalı reaktör, bu küçük aktinitleri doğal radyo toksisite seviyelerine geri dönmeleri için sadece birkaç yüz yıl boyunca atılması gereken farklı elementlere dönüştürmek için çığır açan bir araştırmaya olanak sağlayacaktır. Bu dönüşüm teknolojisinin, nükleer atık yönetiminin önündeki en büyük engel ve karbon emisyonlarını azaltacak, gelişmiş ve yoksun toplumlara ekonomik enerji sağlayacak, yenilikçi ve ekonomik büyümelerini sağlayacak ortaklıklar yaratacaktır.
Biz
Bizim  ülkemizdede kurulması planlanmış 3 adet  konvansiyonel nükleer santralin uzun ömürlü nükleer atıklarını kısa ömürlü nükleer atıklara dönüştürmek  ve sorun olmasını elemine etmek ve ayrıca bu atıklardanda  yeniden enerji üretiminde yararlanabilmek için  ülkemizin hemen hemen  sıfır düzeydeki uranyum yakıtına karşın  dünya ölçeğindeki toryum elementi rezervlerini nükleer yakıta ve enerjiye dönüştürebilmek için  hızhandırıcı sistemlere dayalı nükleer teknolojiyi geliştirmesi elindeki önemli bir potansiyeldir.
Diğer taraftan hızlandırıcı sistemler ileri ve uç ileri teknolojilerin üretilebilmesi ve kullanılabilmesinde anahtar konuma sahip teknolojilerdir.
AB ülkesi olmadığı halde  CEZAYİR’in bile 5 Mart 2020'de COMENA(Cezayir Yüksek Enerji Komisyonu) Yüksek Komiseri Sayın Abdelhamid MELLAH ve  Belçika SCK- CEN Genel Müdürü Eric van Walle bir  ICERR  ortaklık anlaşması imzaladılar.
IAEA'nın Araştırma Reaktörlerine (ICERR'ler) dayalı Uluslararası Merkezi programı, IAEA Üye Devletlerinin kapasite oluşturma ve Ar-Ge hedeflerine ulaşmak için araştırma reaktörlerine (RR) dayalı ilgili nükleer altyapıya zamanında erişmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. ICERR'ler, RR'lerini, yardımcı tesislerini ve kaynaklarını IAEA Üye Devletleri tarafından sağlanan ikili düzenlemeler yoluyla IAEA Üye Devletlerinin kurum ve kuruluşlarına ulaştıran kuruluşlardır.

Türkiyede  TAEK  uluslararası nükleer işbirliği kuruluşları ile bu alanda  geçmişte yararlı işbirlikleri  yapabilmiş değildir.Bunlardan bir tanesi  IAEA( İnternatıonal Atomic Energy Agency) altında görev yapan “Yenilikçi Nükleer Reaktörler ve Yakıt Çevrimleri Uluslararası Projesi (INPRO) “ olup , Türkiye bu kuruluştaki 41 üye ülke  arasında yer almaktadır. Bu kuruluşa bu nedenle yıllık  aidatta ödemektedir.

Ancak buradan  bugüne kadar anlamlı bir şekilde yararlandığı da söylenemez.Ortaya koyduğu hiçbir ciddi projesi yoktur.

Doğrusu  bu gereksiz üyeliği boş verip, buradan ayrılarak hedefine daha uygun olan MYRRHA ‘ya müracaat ederek  üye olması ve Hızlandırıcı Sürümlü Sistemlere Dayalı olarak kendisine yeni bir yol haritası belirlemesi  gerektiği açıktır.


Diğer taraftan AKKUYU’da ülkemiz adına bir konvansiyonel nükleer santral  montaj ve inşaatını  halen devam ettiren RUS’larla  ROSATOM  kontrolünde çalışmaları  2015 yılından itibaren  devam eden RUS  Hızlandırıcı Sürümlü Nükleer Reaktör Sisteminde ( 2015 iThEC, iThEC-ADS Project at INR in Troitsk (CH/RU)
 birlikte çalışma ve işbirliği  yolları aranabilir.







7 Haziran 2020 Pazar

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ENERJİ DÖNÜŞÜM SİSTEMLERİNDE NÜKLEER ve DEĞİŞKEN YENİLENEBİLİR ENERJİLERİN KARMA KULLANIMI


                                                                                        
 1. Giriş
Bu yazının konusu atmosferin aşırı karbonsuzlaştırılmasının (deep decarbonization) nasıl sağlanabileceği ile ilgilidir. Enerji üretim yöntemleri iklim değişikliği nedeniyle sorgulanmaktadır.  Bu değişimde insan topluluğunun ürettiği, başta karbon dioksit olmak üzere sera gazlarının çok önemli katkısı olup, değişime biz insanların sebep olduğu kanıtlanmıştır.  Bilimsel sonuçlar çeşitli platfomlarda resmi makamlarca da kabul görmüştür.  Karbon dioksit büyük oranda enerji üretiminde ve taşıma araçlarında kullanılan fosil yakıtlardan üremektedir.  Bu sorun insan varlığı ve temiz doğa için yaşamsal önemde görülmektedir.  Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansları her yıl yapılmaktadır.  21. Konferans 2015 yılında  Paris’te yapılmış (COP21, Conference of Parties 21) ve Paris Anlaşması ile sonlanmıştır. 

Bu anlaşmaya göre asrın sonunda Atmosfer sıcaklığındaki artış, endüstri devrimi öncesi sıcaklığa göre 1.5-2 C0  aralığında kalmalıdır.  Sıcaklık artışı zaten 1C0 civarına yaklaşmıştır.  Dolayısı ile hedef atmosferin “Aşırı Karbonsuzlaştırılmasıdır”.  Bu hedef dikkate alınmaz ve hiç birşey yapılmaz ise 2100 yıllarında sözü edilen sıcaklık artışının 3.5-6 C0 aralığında gerçekleşeceği ve bu durumun insan nesli için bir felakete dönüşebileceği şüphesi hakimdir.  Özellikle, sıcaklık artışının “Tahıl Üretimi”ni etkilemesi durumunda açlık sorununun nelere mal olabileceği ve nasıl engellenebileceği çok önemli bir sorundur.  Bu satırları yazan kişi iklim bilimci değildir.  Genel bilgileri yansıtmaktadır.  Endüstri devrimi öncesi atmosfer sıcaklığı olarak 1850 veya 1900 yılları civarı değerlerden bahsedilmektedir.  Bu tarihlerde havadaki CO2  yoğunluğunun 275 ppm (particules per million) olduğu ve 450 ppm’e yükselmesinin sıcakliği 2 C0   artıracağı  bilinmektedir (şimdiki değeri 400-410 ppm civarındadır).  Ancak, Paris’te bu artışın 21. asrın sonuna kadar 1.5 -2 C0 arasında kalmasının sağlanması gerektiğine karar verilmiş fakat sıcaklık artışı zaten 1C0 civarına yaklaşmıştır.  Paris Anlaşması, taraftarlarına hedefin gerçekleştirilmesi yönünde sorumluluklar yüklemektedir.  IEA (International Energy Agency, OECD) İklim değişikliğini engelleme çalışmalarını izlemektedir.  Sonuçlar tatminkar değildir.  IEA sitesinde 27 Mayıs 2019 tarihli haberde (Progress on energy technologies fails to keep pace with long-term goals for clean energy transitions) bunu görmekteyiz.  Seçilen hedef artık sera gazları  üretmemizi adeta yasaklamaktadır.
  
Paris Anlaşması hedefi ile ilgili çalışmalar arasında NEA (Nuclear Energy Agency, OECD) tarafından yapılan çalışma önemlidir [1].   Söz konusu salınımı sınırlayan ve yüksek oranda Nükleer ve Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim sağlayan karma sistemler araştırılmıştır.  Bugünler için 400grCO2/kWh civarında olan emisyon yoğunluğunun çağın sonunda adeta sıfırlanması isteği vardır.  ABD MIT’de yapılan bir çalışmada [2] bu değer 10 ve 1grCO2/kWh alınarak nükleer enerjinin geleceği incelenmiştir.  Kaynak [1] de ise, hedefe ulaşmak için öncelikle 2040 yılında salınımı 50grCO2/kWh diğer bir deyişle şimdiki değerinin 1/8’ine indirilmesi öngörülmüştür.  Bu durumda, nükleer enerji, hidroelektrik ve değişken yenilenebilir enerjiler (rüzgar, güneş) üretimleri katlanarak artmalıdır (Variable Renewable Energy, VRE).  Değişken yenilenebilir enerjiler bu yazıda kısaca VRE ile ifade edilecektir.  Anlaşılacağı üzere, iklim değişikliği ile mücadele, enerji teknolojileri yönünden çok ciddi ve uzun vadeli bir planlamayı gerektirmektedir[1].

2. Karbonsuzlaştırma
Sera gazları (CO2, Metan, Spray gazları v.s ), miktar olarak CO2 enfazla olduğundan onun eşdeğeri olarak ifade edilmektedir.  2017 yılı dünya enerji üretimi CO2 salınımı  33000 Mt/yıl (IEA Key World Energy Statistics 2019). Böyle bir ortamı kabonsuzlaştırmanın nekadar güç olacağını zaten bu sayı yeterince ifade etmektedir.  Özellikle serbest enerji piyasasının bulunduğu ülkelerde (OECD ülkeleri, bakınız kaynak [1]) bu dönüşüm büyük yatırım gerektirir ve yatırımcılar yönünden önemli sorunlar yaratmaya adaydır.  Eğer karbondioksit yakalama, depolama veya yakalama depolama ve  kullanma (CCS, CCUS) yok  veya yetersiz ise, kömür santrallarının tümünün kapatılması ve doğalgaz santralları üretiminin iyice sınırlandırılması gündeme gelecektir. 2040 yılı için CO2 depolama hedefi IEA tahminlerine göre ancak 1500 Mt olabilecektir.  Bu durumda enerji pazarının büyük sıkıntısı, enerji üretiminin hızla karbonsuzlaştırılması gereği ve düşük karbon teknolojisine yeterli yatırımın yapılmasıdır.  Teknoloji değiştirmekte karmaşık yapısal sorunlar  mevcut olup, teknoloji göreceli olarak pahalıdır.  Sivri bir örnek olacak, fakat zorluğu açıklayabilir diye düşünüyorum.  Gücü 900MWe olan bir doğal gaz santralı işletmesinin aynı güçte rüzgar santralı kurmak istediğini kabul edelim.  Yüksek kapasite faktörü (%90) nedeniyle çalışmakta olan santralın kurulu gücü 1000MW’dır.  Rüzgar santrallarında kapasite faktörü olarak  %35 iyi bir değerdir.  Bu durumda rüzgar enerjisi kurulu gücü 2570 MW olmalıdır.  Ayrıca, onlarca kilometrekare  arazi ve 2 MW gücünde 1300 adet rüzgar türbini gerekecektir.  Rüzgar kapasite faktörü %35 US EIA (Energy Information Administration) tarafından  20.04.2020 tarihinde yayınlanan 2018 yılına ait değerdir.  Güneş enerjisinden elektrik üretimi (Solar PV) ve ısı enerjisi üretimi için de sırası ile %25 ve %21 değerleri verilmiştir (Kapasite faktörü; bir yılda santralın ürettiği enerjinin, bir yılda kurulu gücünün üretebileceği maksimum değere oranıdır).

Diğer yandan, karbon piyasası fosil yakıt kullanan enerji üreticilerine yeterli güvence verememektedir.  Karbon fiyatı sağlıklı olmayıp güvenilirliği azdır.  Ayrıca,  VRE’ye, enerji piyasası dışından finansman desteği, sistemin geri kalanına yapacağı etki yeterince incelenmeden, sağlanmaktadır.  İklim değişikliğinin neden olduğu bu koşullarda, enerji üretiminde serbest piyasa sistemini korumanın zor olacağı anlaşılmaktadır.  Bu durumla baş edebilmek için sürdürülebilir düşük karbonlu serbest elektrik piyasasının “Beş ana sütun” üzerine yenilenerek yapılandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır[1].
·         Birinci sütun:  Enerjinin etkin bir şekilde dağıtımı (dispatch) için, üretimde değişken fiyata dayalı maliyeti esas alan kısa-devreli piyasalar (marginal fiyatlandırma) sürekli çalışmalıdır. 
·         İkinci sütun:  Karbon fiyatlandırılmalıdır. 
·         Üçüncü sütun:  Yeterli üretim kapasitesini sağlayacak bir alt yapı, sistemde esneklik sağlanması, ayrıca iletim ve dağıtım alt yapısının da yeterli olması gereklidir.
·           Dördüncü sütun:  Düşük karbon teknoloji yatırımlarının uzun vadede desteklenmesi
·         Beşinci sütun :  VRE birim enerji fiyatının, üretim sisteminin fiyatına, diğer bir deyişle sistem içi bir değişkene dönüştürülmelidir (indigenous variable). İçselleştirilmesi de diyebiliriz (internalization).



3.  Nükleer Enerji Karbondioksit Gidermede Önemli Bir Teknoloji
Nükleer enerji karşıtlarının iklim değişikliği ile mücadelede geçiş planı; CO2 salınım hedeflerini, enerji depolama ve fosil yakıt olarak da ucuz doğal gaz kaynağı kullanarak gerçekleştirmek  şeklindedir.  Nükleer enerji karşıtlığının teknolojik bağnazlığa dönüştüğü [3] bu ortamda Nükleer teknolojinin gelecekteki durumu ortaya konulmalıdır. Nükleer Enerji karbondioksit üretmeyen ve kesintisiz güç sağlayan ana güç santrallarıdır.  Elbette, nükleer çevrimin tümü dikkate alındığında karbon dioksit üremektedir.  Ancak, büyüklüğü kömür santrallarının %12’si kadar olup her enerji üreten teknoloji için benzer değerler söz konusudur.  Özetle, nükleer santrallar ve VRE’ler (bu yazıda ve kaynaklarında Solar PV ve rüzgar enerjisidir) CO2 üretmeyen teknolojiler olarak bilinirler. 

Dünyanın nükleer yakıt envanteri ve sağlayacağı olanaklar görmezden gelinemez.  Uranyum, Toryum madenleri ve silah yapmak için üretilen Plutonyumun enerji üretim potansiyellerinin dünyanın bin yıllık enerji ihtiyacını karşılaması söz konusudur.  Dünyadaki su kaynaklarının enerji kaynaklarından önce tükenebileceği söz konusu edilmekteyken “Nükleere Hayır” doğru bir slogan değildir.   Belki de doğrusu, deniz suyundan arıtılmış su elde eden nükleer reaktör teknolojisi hazırlığını sorgulayan bir slogan olabilir.

4. Sistem Birim Enerji Maliyeti
Enerji üretim teknolojilerinde birim enerji maliyeti genel olarak “Hizalandırılmış Enerji Maliyeti  (Levelized Cost Of Energy, LCOE)” yöntemi ile hesaplanır.  Eksikliklerine rağmen  tüm teknolojilere uygulanan bir yöntemdir.  Parasal değerleri şimdiki zamana indirgeme yöntemine benzer bir yöntemdir (discounted cash flow or discounted present value).  Tesisin tüm ömrü boyunca ürettiği ve sabit kabul edilen birim enerji maliyetini verir.  Sadece belli bir amortisman süreci seçilerekte bu değer elde edilebilir.  Bu durumda tesisin geri kalan ömür sürecinde maliyeti belirleyen sadece  yakıt ve işletme masraflarıdır.

Özellikle farklı teknolojilerin bulunduğu karma üretim sistemlerinin birim enerji maliyeti   hesabı farklı olmak zorundadır.  Santralların sisteme güç sağlamak üzere dahil olmaları veya sistemden ayrılma  masraflarının dikkate alınması gerekmektedir.  Bu nedenle   “Hizalandırılmış Sistem Enerji Fiyatı” (System LCOE) kullanılmaktadır.  LCOE üzerine “Profil, Dengeleme, İletim Ağına Bağlanma” maliyetleri eklenerek sistem birim enerji maliyeti hesaplanır (Profile, Balancing and Grid Costs)[1].  Bu yazıda özellikle VRE’lerin sisteme giriş ve çıkışları açıklanacaktır.

Profil Maliyeti:  Elektirik üretim sisteminde VRE’nin değişken yük üretimi verisine cevap olarak enerji maliyetindeki artıştır.  Değişim (sisteme dahil olan VRE gücünde artma veya azalma) baz yükü santralları tarafından karşılanır.  Bu, sistemde esneklik (flexibility) olarak adlandırılır.  VRE’lerin kapasite kredisinin (VRE’lerin kullanılabilirliği/Klasik baz santrallarının kullanılabilirliği) düşük olması da esnekliği etkiler ve profil maliyetini arttırır  . 

Dengeleme Maliyeti: Elektirik üretim sisteminde VRE’nin  yük üretimindeki belirsizliğine cevap olarak enerji maliyetindeki artıştır(Balancing Cost) .  VRE üretimindeki hızlı azalmanın yedekleme görevi yapan baz santrallar üzerine yükleyeceği uyum görevinin maliyeti veya tersine hızlı artışın gerektirdiği kısıntı kaybı maliyetidir.  Kısıntı kaybı (curtailment) günün veya haftanın bazı günlerinde rüzgar veya güneş enerjisinde  meydana gelen aşırı artışın, depolama olmaması durumunda kaybedilmesidir.

İletim Ağına Bağlanma Maliyeti:  Elektirik üretim sisteminde VRE’nin üretim sistemine bağlanma masrafının enerji maliyetinde neden olduğu artıştır(Grid Cost) .  VRE üretim tesisinin iletim ağına fazla uzak olup bağlanmasının  yüksek bir meblağ gerektimesi durumunda bu bedel VRE tesis inşa masrafları arasında kabul edilebilir (Connection Cost).

5. Karma Enerji Üretim Sistemi Senaryoları:  Ref.1’de çok düşük karbon salınımlı karma üretim sistemi senaryoları incelenmiştir.  Karbon emisyonu 2040 yılı için öngörülen sınırlamaya uygun olarak 50 grCO2/ kWh  seçilmiştir.  Hesaplama yöntemi GenX  (a power system decision support tool) sistemidir [2].  İngiltere için de benzer bir örnek vardır [3].  Beş senaryo seçilmiştir.  Ana senaryo (Base Case), belirtilen karbon kısıtlamasına uygun ve üretimin nükleer, hidrolik, kombine ve açık çevrim doğal gaz (CCGT ve OCGT) santrallar ile yapıldığı, düşük oranda hidrolik depolamanın kullanıldığı ve minimum birim enerji maliyeti sağlayan bir senaryosudur.  Kömür santralları senaryolara dahil edilmemiştir.  Diğer dört senaryoda VRE (solar PV, wind) oranı sırası ile %10, % 30, %50, %75 arttırılarak sisteme dahil edilmiş, karşılığında nükleer enerjinin katkısı azaltılmıştır.  Ana senaryoda sistemin kurulu gücü 98GW dır.  Barajlı, büyük ana yük hidrolik santralları ile ufak esnek, gücü düşük hidrolik santrallar  karıştırılmamalıdır (Flexible Hydro).    

Şekil 1. de görüldüğü gibi nükleer gücün oranı yaklaşık  %40 dır.  VRE oranı arttıkça nükleer güç azalmakta ve VRE % 75 için sıfırlanmaktadır.  Bu arada sistemin dengeli çalışmasının sağlanabilmesi için kullanılabilirliği (availability) yüksek fakat verimi düşük açık çevrim doğal gaz santrallarının (OCGT) oranı artmaktadır.  Senaryolarla birlikte aynı gücü sağlayabilecek sistem kurulu güçlerinin nasıl değiştiği  görülmektedir.  Ana senaryonun 98 GW olan kurulu gücü %75 VRE örneğinde 330GW değerine yükselmektedir. Nedeni VRE’lerin düşük kapasite oranıdır (2.bölüme bakınız ).  VRE oranı arttıkça kurulu gücün değeri ana senaryonun üç katından fazla artmaktadır.  Bu artış, VRE’lerin birim kurulu gücünün göreceli ucuzluğunun etkisini azaltan bir olgudur.   



                             

Şekil 1. Kaynak [1]’den alınmıştır

Şekil  2. “LCOE” ile “Sistem LCOE” arasındaki farkı göstermekteedir.  Kısa devre LCOE (short term LCOE), yaptığımız tanıma göre zaten “Sistem LCOE” den başka birşey değildir.  Fakat bu örnekte, elde bulunan ve  sistemde esneklik sağlayan bir opsiyonun da kullanıldığı gösteriliyor (flexibility option). Örneğin bu ithal elekrik olabilir genellikle bir zaman farkı ile sisteme bağlanır.  Böylesine sistem dışı, emisyon problemi olmayan ve yeterince ucuz bir kaynağın varlığı (eğer var ise) sisteme güç sağlama maliyetini (integration cost) düşüren bir unsur olur.  Böylece, sağ tarafda görülen ve bu koşullarda “Sistem LCOE”ı veren sütun elde edilmiştir.  Şu husus özellikle belirtilmelidir.  Bu çalışma bir “ Yeşil Saha Yaklaşımı” ürünüdür (Green Field Approach) [1].  Anlamı gelecek için tasarlanan bu üretim sistemlerinin tamamen yeni baştan ve bilinen en uygun teknoloji ve ekonomik değerler ile oluşturulması anlamındadır.  Diğer bir yöntem ise eldeki sistemin iyileştirilmesi olup “Eskinin Yeniye Uyarlanması” yöntemi diyebileceğimiz bir yöntem ile projelendirmektir (Brown Field Approach).  İklim değişikliği nedeni ile enerji politikalarında köklü değişim yapılması gerektiğine inanılan bu dönemde, OECD NEA ve MIT tarafından yapılan ve bu yazıda 1. ve 2. Kaynaklar olarak verilen bu tür çalışmalar şüphesiz büyük bir öneme sahiptir.    

ŞEKİL 3.  Bir MWh VRE enerjisinin sisteme bağlanma maliyetini vermektedir (System Cost).  Hata aralığı da hesaplanmıştır.  Ana senaryo ve ona çeşitli oranlarda VRE girişleri yapılarak türetilen yeni senaryolar için hesaplar tekrarlanmışdır.  Yüzde elli giriş için esnek hidrolik enerji sağlanması dışında sistem dışı destek olmaması (No Interconnection) ve ayrıca sistem dışı hidrolik enerji sağlanmasının da olmaması (No Interconnection, no flexible hydro) durumları ayrı ayrı incelenmiştir.  Sonuç olarak VRE’lerin bir karma sistemde kullanılması maliyeti (LCOE’a ilave ) MWh VRE başına 8- 50 ABD doları kadar olmaktadır.  Diğer bir deyişle, bu değer 0.8 – 5.0 cent/kWh dır.  Bunun önemli bir meblağ olduğu açıktır.

Şekil 4. Sonuç değerleri, “Hizalandırılmış Sistem Enerji Maliyeti  (System LCOE or Generation Cost)”u  vermektedir.  Ana senaryoda nükleer kurulu gücün oranı yaklaşık % 48, doğal gazın oranı ise % 25 civarındadır. Birim enerji maliyeti ise 7.5 cent/kWh dir.  VRE oranı artıkça nükleer kurulu gücü azalmakta ve birim enerji maliyeti ise yükselmektedir.  VRE % 10 için nükleer oranı % 32 ve maliyet  8 cent/kWh olmakta, VRE % 30 için nükleer oranı % 17 ve maliyet  9 cent/kWh, VRE % 50 için nükleer oranı % 6 ve maliyet  10 cent/kWh dır.  VRE % 75 için nükleer güce gerek kalmamıştır ve maliyet 13 cent/kWh olmuştur. VRE % 50 için  incelenen diğer iki durum 1 cent/kWh farklık bir etki yaratmıştır.  Senaryolarda %25 civarında doğal gaz kurulu gücü bulunmaktadır.  VRE  %75 için değeri % 17 civarına inmektedir.  Emisyon etkisi, CCS ve CCUS projeleri ile azaltılabilir.  Sağ tarafta görülen sarı sütun VRE üretiminin bu çalışmada alınan değerlerin yaklaşık üçte biri veya yarısı arasında bir değere kadar ucuzlaması durumunda geçerli olabilecek ilave bir çalışmadır ve maliyet ana senaryodan pek farklı değildir.

Senaryolar, evvelce de belirtildiği gibi, 2040 yılında karbon emisyonu için çalışmada öngörülen  50grCO2/kWh  sınırlamasına uygun olarak seçilmiştir[1].   Ayrıca, senaryolar kurulu güç olarak yüksek oranda  nükleer ve yenilenebilir enerji içeriyor olma ön koşulu ile seçilmiştir.  Bu teknoloji karışımının uygun sonuç vermiş olması ve dünya nükleer yakıt envanterinin gözardı edilemeyecek bir zenginliği ifade etmesi nükleer enerjinin gelecekte
teknolojisi yenilenerek  kullanılmaya devam edileceği anlamına gelmektedir.  CCS ve CCUS teknolojileri enerji üretiminde yakıt olarak kullanılacak olan doğal gazın karbon dioksit salınımını gidermekte kullanılabilir.          
  


                                                         Şekil 2. Kaynak [1]’den alınmıştır





                                                       Şekil 3. Kaynak [1]’den alınmıştır
          

  
                                                                Şekil 4. Kaynak [1]’den alınmıştır


6. Türkiyenin Geleceğinde Nükleer Güç
Atmosferin aşırı karbonsuzlaştırılmasının sözkonusu olduğu bu ortamda, Türkiyenin Güneş ve Rüzgar kaynaklarından enerji üretimini hızla arttıracak projelere öncelik vermesinin önemi büyüktür.  Fosil yakıt kullanmaktan vazgeçmesi çok zor olduğundan CCS ve CCUS teknolojilerine enerji politikasında yer vermesi beklenir.  Büyük ve barajlı hidrolik santralların dışında baz yük santralı olarak Nükleer santrallara ihtiyacı vardır.  Nükleer reaktörler yüksek kapasite çarpanına sahip ana yük santralarıdır (dispatchable energy).  Teknoloji transferi yapılmayacak ise nükleer enerji gibi çok karmaşık bir yüksek teknoloji ürününün ülkenizde yer almasının gereği yoktur, çünkü gerçek sahibi olamazsınız.  Türkiye çok erken davranmış olmasına rağmen ikinci nesil nükleer reaktör teknolojisine sahip olamamıştır.  Üçüncü nesil için geç kalmıştır.  Dördüncü nesil ve özellikle “Ergimiş Tuz Reaktörleri”nin geleceği parlak gözükmektedir ve Toryum elementinden enerji üretmeye en yatkın reaktör tipidir.  Doğru ilişkiler kurulmak, gerekli bağlantılar yapılmak ve yeterli bütçe sağlamak koşulu ve sıkı bir çalışma disiplini ile ancak 15 - 20 yıl içersinde ticari bir reaktör inşaasına adım atılabilir.  Bu arada geliştirilen reaktöre lisans verebilecek bir takımın oluşturulması gereği önemli ve zor bir iştir.  Bu tür bir proje ancak Milli bir politika olarak benimsenmek koşulu ile başarı şansına sahip olabilir.

Paris anlaşması hedefleri; ülkelerin enerji politikalarında kökten değişikliklere neden olabilir.  Üretim sisteminin hızla düşük CO2 üreten bir sistem haline dönüşmesi ve 20 yılda 1/8 değerine indirilmesi zor bir hedeftir.  Diğer yandan  Koronavirüs (Kovid -19)’un yaşamımızda  neden olduğu değişimin ve kısa sürede gösterdiği atmosferi temizleme etkisinin toplumda yaratması beklenen tepkinin enerji politikalarına da yansıması olasıdır.



Emekli Öğretim Üyesi
Şarman GENÇAY


 YARARLANILAN KAYNAKLAR

[1]  THE  COST of DECARBONIZATION: System Costs with High Shares of Nuclear and Renewables.  Nuclear Energy Agency Organisation for Economic Co-Operation and Development, NEA No. 7299, OECD 2019.
[2]   “The Future Nuclear Energy in a Carbon–Constrained World” An Interdisciplinary MIT Study, 2018.
[3]   “The False Economy of  Abandoning Nuclear Power”, The New Nuclear Watch  Institute (NNWI) London, 2018.
                                                       -----------------------------------