Gerek Çernobil, gerekse Fukuşima nükleer kazalarının ardından çevreye ve
uzaktaki bölgelere yayılan radyoaktif maddelerin sağlığa etkileri ve bunlarla
ilişkilendirilen kanserden ölümler konusunda çeşitli uzmanların çelişkili
görüşleri medyada zaman zaman yer alıyor. Çernobil kazası sonucu ölümlerin
yüzbinleri bulduğunu ileri süren nükleer karşıtı kurum ve uzmanlar olduğu gibi,
ölümlerin sadece 30-40 kişiyle sınırlı
kaldığını, bunların da kaza sonrası kurtarma ekiplerinin uğradığı kazalarla
ilgili olduğunu; Çernobil santralının yakınlarında ise daha çok çocuklarda tiroid kanserinin
görüldüğünü açıklayan uzman raporları da var. Fukuşima kazası sonrası da benzer
çelişkili açıklamalar yapılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 30 bağımsız
uzmana ve onların yönetiminde yüzlerce araştırmacıya yaptırdığı Fukuşima kazası
sonucu yayılan radyoaktivitenin, santrala 20-30 km uzaklıkta yaşayan
insanlardan başlayarak tüm Japonya ve dünyaya etkileriyle ilgili olarak
açıklanan raporunda, radyasyon dozlarının ve insana etkilerinin çok sınırlı
kaldığı, kanserden ölümlerinin
artmasının pek beklenmediği yer alıyor /1, 2/. Buna karşın, bazı
uzmanların ve nükleer karşıtların açıklamalarında kanser ölümlerinin çok
artacağı ileri sürülüyor.
Benzer çelişkili açıklamalar, baz istasyonlarının ve cep telefonlarının
yaydığı ve radyoaktif maddelerden yayınlanan iyonlaştırıcı radyasyonla ilgisi
olmayan elektromanyetik radyasyonun insana olumsuz etkileriyle ilgili olarak da
geçerli. Elektromanyetik radyasyonun insanda baş ağrısı, uykusuzluk ve hatta
kanser yapabileceğini ileri süren uzmanlar olduğu gibi, bu gibi etkilerin henüz
bilimsel olarak sınanarak belirlenemediğini; ancak koruyucu bir önlem olarak cep telefonlarını daha az kullanmayı
öneren bir dizi uzman raporu da var. Bu konu ‘Cep Telefonları ve
Sağlığımız’ başlıklı yazımızda ayrıntılarıyla açıklanıyor /3/.
Bu konulara yabancı olan halk, hangi uzmanın ya da kurulun sözüne güvenmek
gerektiğini haklı olarak bilemiyor ve Fukuşima’daki gibi nükleer santral
yakınında oturuyorsa kaygılanıyor, hatta psikolojik bunalıma, depresyona
girebiliyor.
Gerek radyoaktif maddelerden yayınlanan radyasyonun gerekse radyoaktif
olmayan kaynaklardan yayınlanan elektromanyetik radyasyonun çevredekilerde
sağlık etkilerinın kısa sürede (hatta
bazen 5 -10 yıl sonra bile) görülebilmesi için bunların çok yüksek
dozlarda olması gerekiyor. Bugüne kadar gerçekleşen nükleer kazalarda ise
çevredeki halkın etkilenebileceği dozlar düşüktür ve bunların kısa sürede
kanser gibi hastalıklar yapması beklenemez. Benzer durum düşük elektromanyetik
radyasyon dozları için de geçerlidir. Bilindiği gibi gerek kanser gerekse baş
ağrısı, depresyon gibi hastalıklar çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabiliyor ve
düşük dozların gerçekten bunlara katkısı varsa bunlar, diğer etkenlerin perdelemesiyle
kolaylıkla ortaya konup kanıtlanamıyor. Bu nedenle ancak kapsamlı ve 30 yıl
gibi uzun süreli epidemiyolojik /4/ araştırmalara gerek bulunuyor.
Çernobil ve Fukuşima kazalarında olduğu gibi havaya salınan radyoaktif
maddelerin geniş bölge ve ülkelere yayılmasıyla ilgili bilimsel araştırmalar
ancak, bu konularda deneyimli ve bir çok ülkeden katılan çok sayıda
araştırmacıyla, sayısız radyoaktivite, radyasyon doz ölçümleri, model çalışmaları ve epidemiyolojik araştırmalarla büyük
paralar harcanarak yapılabiliyor. Ayrıca bu çeşit bilimsel araştırmalar sürüyor
ve diğer çalışmalarla karşılaştırıp sınanıyor. Bu gibi kapsamlı bilimsel
araştırmalar, uluslararası ilgili kurullarca (örneğin UNSCEAR)/5/) incelenip
değerlendiriliyor ve elde edilen sonuçlar,teknik raporlarda gerekçeleriyle
açıklanıyor. Ülkeler, uluslararası
kurulların teknik raporlardaki önerileri ilgili yönetmeliklerine
aktarıyorlar. Bu gibi kapsamlı teknik raporlardaki değerlendirmelerde, aykırı
sonuçlara varan uzmanların yaptıkları araştırmalar da göz önüne alınıyor.
Ancak, bazı araştırmacıların kısıtlı olanaklarıyla ancak yapabildikleri
dar kapsamlı çalışmalar yetersiz ya da yöntem
yanlışları içeriyorsa ya da elde edilen sonuçlar diğer bir çok araştırma
sonuçlarıyla desteklenmiyorsa, sınanamıyorsa bunlar göz önüne alınmıyor.
Uluslararası kurulların dünyadaki ilgili bilimsel araştırmaları
değerlendiren teknik raporları, daha
sonra yapılan araştırmalardaki ölçüm ve değerlendirme sonuçları göz önüne
alınarak, zaman zaman güncelleniyor. Güncelleme yapılırken, dünyanın çeşitli
yerlerinde yapılmış ve ilgili saygın
bilimsel dergilerde yayımlanmış olan önemli araştırmalar değerlendiriliyor ki,
bunlar arasında aykırı sonuçlara varmış araştırmalar da bulunabiliyor.
Benzer durum, baz istasyonları ve cep telefonlarından yayılan
elektromanyetik radyasyonun sağlığa etkisiyle ilgili olarak yapılan açıklamalar
için de geçerli. Bu konuda da uluslararası bilimsel kurulların, kapsamlı
araştırmaları ve epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarını değerlendiren raporları,
bugün ulaşılabilen bilimsel düzeyi yansıtıyor. Bu demek değildir ki bunlar
eleştirilemez. Kuşkusuz bu yapılmalı ve yapılıyor da. Ancak eleştiriler sözle
değil, kapsamlı ölçüm ve değerlendirmelerle desteklenerek yapılmalı. Bunlar
ilgili bilimsel dergilerde yayımlanmalı medya
haberleri olarak kalmamalı. Ancak böylelikle, aykırı bulgular,
uluslararası kurulun incelemesine alınıp
değerlendirilebiliyor.
Öte yandan bazı varsayımlarla yapılan hesaplamalar sonucu bulunan kanserden
ölümlerle ilgili çok farklı sayılar, doğruluğu hiç bir zaman kanıtlanamayacak
spekülasyonlar olarak kalacaktır. Bu hesapların nasıl yapıldığıyla ilgili iki
örnek aşağıda çerçeve içinde bulunuyor.
Örnek 1
Japonya’da atılan atom bombalarından sağ kalanlar üzerinde yapılan
araştırmalar sonucu 1 Sievert’lik = 1000 miliSievert (mSv)’lik bir radyasyon
dozunun, topluluk ışınlamalarında ortalama olarak %5 kanserden ölüm
olasılığının (riskinin) bulunduğunu gösteriyor. Bunun anlamı: Örneğin bir
nükleer kazada çevredeki 100.000 kişiden her biri 1000 mSv’lik ortalama bir
radyasyon dozu almış ise, bu topluluğun %5’i ya da 5.000’i yaşamları boyunca
kansere yakalanıp ölebilecekler yaklaşımıdır. Bu, tümüyle bir varsayımdır ve o
topluluk içinde kimlerin kansere yakalanıp ölebileceği belirlenemez . Kaldı ki
toplumlarda, nükleer kaza olmasa da çok başka nedenlerle kanserden ölüm riski
ortalama olarak %25 kadar yüksektir. Ya da toplumlarda, Almanya’da da
Türkiye’de de ortalama olarak ölenlerin dörtte biri, radyasyon etkisi olmadan
da zaten kanserden ölmektedir. %5’lik ek
kanser riski ancak toplumdaki her bir kişinin 1000mSv kadar ortalama bir
radyasyon dozu almasıyla ortaya çıkabilir ki Çernobil kazası dahil değil Avrupa
ve Türkiye’deki halklardan, (Çernobil’de çalışan işçiler dışında Çernobil’in
çevresindeki halk dahil) bu kadar yüksek dozu alan olmamıştır.
Japonya’da atılan atom bombalarının etkisiyle ani olarak insanlarda ortaya
çıkan çok yüksek radyasyon dozları, Çernobil’den kaynaklanan örneğin Avrupa ve Türkiye’deki halklarda 70
yıllık ortalama yaşam süresi boyunca vücutta ağır ağır oluşan 5-10 mSv gibi düşük radyasyon dozlarıyla
karşılaştırılıp sonuçlar çıkarılması hiç doğru değil. Zaten Japonya’da atılan bombaların insanda
oluşturabildiği yüksek dozlardan orantılı olarak düşük dozlara inilerek (Linear
No Threshold / LNT hipoteziyle)
kanserden ölüm sayılarının kestirilmesinin doğruluğu bilim dünyasında
iyice tartışmalıdır.
Buna rağmen bu hesaplar nasıl
yapılıyor kısaca açıklayalım:
Örneğin Avrupa’da Çernobil radyoaktivitesinden bir miktar etkilenen 50
milyon kişi varsayımından gidilerek bunlardan herbiri Çernobil’den 70 yıllık ortalama yaşam süresi
boyunca ağır ağır toplam 10 mSv doz aldığı öngörüldüğünde (ki gerçekten de bilimsel değerlendirmeler
bundan fazla değildir):
50milyon kişi x %5 /1000mSv x 10 mSv
= 25.000 kişi kanserden ölebilir sonucu çıkar.
Not: Çernobil radyoaktivitesinin etkisi en çok 1986/1987’de olmuştur. Daha
sonraki yıllarda etki, radyoaktif maddelerin zamanla bozunumu sonucu gitgide
azaldığınan 70 yıl sonunda hesaplanan dozun, doğal radyasyon dozunun çok
altında kaldığı aşağıdaki örnekte gösteriliyor.
Örnek 2:
Bir kişinin bir yılda ortalama 2,5 mSv doğal radyasyon dozu aldığı
varsayıldığında 50 milyon kişiden 70 yıllık ortalama yaşamları sonunda
kanserden ölecek kişi sayısı için aşağıdaki hesap yapılabilir (Doğal radyasyon
dozu yöreye göre değiştiğinden, sonuç, bu hesaplanan değerin üzerinde de
olabilir):
50 milyon kişi x 2,5 mSv/yıl x 70 yıl x 0,05/1000mSv= 437.500 kişi
Görüldüğü gibi bu çeşit hesaplamalarla ortaya atılan kanserden ölüm
sayıları spekülasyonlardan ileri gidemiyor ve benzer hesaplama doğal radyasyon
dozu için yapıldığında, doğal radyasyonun, Çernobil dozunun 17,5 katı kadar daha fazla kanserden ölüme neden olacağı
ortaya çıkıyor.
Bu nedenle bu çeşit
hesaplamaların eski söylemle: ‘bir kıymet-i harbiyesi’ bulunmuyor ya da bunlara
değer vermemek doğru olur.
Şekiller ve açıklamaları
Bir radyoaktif kaynağın maddede (örneğin vücutta) oluşturduğu radyasyon dozu, radyasyonun maddeye aktardığı
enerji olup birimi kg başına 1 Joule’ olan Gray'dir.
Gama ve beta ışınları için: 1 Gray=1 Sievert (Sv)
Bu kadar enerji pratikte çok küçük olup örneğin 100 gramlık bir çukulata paketini 1m yukarı kaldırmak için gerekli enerji miktarı olmasına rağmen, radyasyonla bu enerji hücrelere aktarıldığında hücrede bozulmalara neden olabildiğinden hücreler için çok büyüktür. Bu nedenle bunun binde biri olan mSv kullanılıyor ve sınır değerler de mSv dolayındadır.
Şekillerde radyasyon dozu oluşumu ve Rize bölgesindeki çay bahçesi gösteriliyor (1986’da o zamanki 40 bin kadar çay işçisinin (topluluk ışınlaması!) Çernobil radyoaktiviteli çaylarla yakından temas sonucu dıştan bir miktar radyasyon dozu aldıkları biliniyor).
Aşağıdaki resimlerde, radyoaktif maddelerden yayınlanan radyasyonlarla bir ilgisi olmayan,elektromanyetik radyasyon kaynaklarına örnekler gösteriliyor (Cep telefonları, Baz istasyonları, Yüksek gerilim hatları ve trafolar /Bkz:2,3/)
Sonuç:
Bilindiği gibi bilimsel araştırmalar gözlemlere, karşılaştırmalara ve
bunlardan sonuçlar çıkarmaya sonra da bunların benzer bilimsel araştırmalarla
sınanmasına, kanıtlanmasına dayanıyor. Bunlar yapılmadan az sayıda
araştırmalarla kısa yoldan sonuca gitmenin bizi yanlış yola götüreceği açıktır.
Bu nedenlerle, uluslararası bağımsız saygın uzmanların yönetiminde,
yüzlerce araştırmacının birçok ülkede, sayısız radyoaktlivite, radyasyon dozu
ölçüm ve model çalışmalarına dayanan değerlendirmelerle yapılan çok yönlü
epidemiyolojik araştırmaların, dar kapsamlı tekil araştırmalarla ya da bazı
hesaplamalarla karşılaştırılamayacağı açıktır.
Belirli aralıklarla güncellenen
bu çeşit kapsamlı bilimsel araştırmaları yapan uzmanlara, bunların bilimsel
raporları yanlışlanmadıkça, güvenmemiz ve bu konuda daha kapsamlı bilimsel
nitelikte araştırmalar ortaya konulup
açıklanmadıkça, bunları bugünkü bilimsel düzey olarak kabul etmemiz doğru olacaktır. Bu sonuç
elektromanyetik radyasyonun vücuttaki etkisi için de geçerlidir.
…………………..
/1/ Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 28.02.2013 günlü Fukuşima kazasından
etkilenenlerle ilgili hesaplanan radyasyon dozları ve riskleri raporu (WHO Report, Feb. 2013
- Health risk assessment from the Fukushima nuclear accident 2011)
/2/
Radyasyon ve Sağlığımız kitabı Sf. 156 Atakan Y. https://www.nobelkitap.com/kitap_113005_radyasyon-ve-sagligimiz.html,
/3/ Cep Telefonları ve Sağlığımız?
Herkese Bilim Teknoloji dergisi 12.sayısı, Atakan,Y.
/4/ Epidemiyoloji : Büyük halk
kitlelerinde kanser gibi hastalıkların sıklık ve dağılımını, nereden
kaynaklandığını, etkenlerini; bunların yayılmasını ve şiddetini etkileyen koşullarla birlikte
araştırıp inceleyen ve başka daha sağlıklı halk kitlelerindeki aynı cins olaylarla
karşılaştırıp sonuçlar çıkaran bilim dalı. Epidemiyolojik çalışmalar çoğunlukla
tam kanıtla sonuçlanamasa da, herhangibir hastalığın neyin sonucu olarak ortaya çıkmış ya da
çıkmamış olabileceğini gösterebiliyor”
ve bulgu sayısı coğaldıkça istatistiksel güvenilirlik de artıyor.
/5/UNSCEAR2006 Annex A:
Epidemiological studies of radiation and
cancer( Radyasyon güvenliğiyle ilgili araştırmaları değerlendiren uluslararası
bilim kurulunun raporu).
Yüksel Atakan,
Dr.Radyasyon
Fizikçisi, Almanya,
ybatakan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder