Deney demek laboratuar
demektir. Bir rengi ortaya çıkarmak onu yapabilmek demektir. Knowhow demektir.
Bilmek demektir, yapabilmek demektir. Türkiye’de projelerin, master tezlerinin,
doktora tezlerinin, doktora sonrası çalışmaların yüzde kaçı deneyseldir? Yüzde
kaçı kuramsaldır, teoriktir? Almanya’da meslek okullarının, yüksek meslek
okullarının mezunları, lise ve üniversite mezunlarından niçin fazladır? Bu
ülkenin sadece Çin’e yaptığı ihracat hacmi dudakları uçuklatır. Yedi milyonluk
Avusturya 12 Nobelci çıkarır. Caterpillar’ların yağ kaçırmayan, bozulmayan
keçeleri sadece bu ülkede yapılabilir. Tünel kazmadaki sivri uçların imalatı en
süper şekilde Graz’da yapılır. Şehrin içindeki Atom Institüüde, benim değerli
Avusturyalı arkadaşım, meslekdaşım Dr.Helmuth Böck şu anda 80 yaşında, merkeze
hergün muntazaman geliyor. Dört tane de doktora talebesine doktora yaptırıyor.
Onun patronu Enstitü direktörü Prof.Dr.Rauch 82 yaşında nötron difraksiyonu
üzerinde deneyler yapıyor.
1970 yılında
Amerika’dayım. Amerikan Nükleer Sosyetesi’nin senelik yaz toplantısındayız.
Muhteşem makaleleri dikkatle dinliyoruz, notlar alıyoruz. Kalifornia’daki
Bilimoth otelin çok muazzam salonlarında yüzlerce çalışmayı zor takip ediyoruz.
Yüzlerce ve yüzlerce profesyonel nükleer mühendislerin bulunduğu bu mekanın
hemen yanı başında gene güzel, büyük bir otelde bu sefer yüzlerce ve yüzlerce
genç nükleer mühendis namzetleri kendilerine göre, kendileri toplantı
yapıyorlar. Büyüklerin aynı ciddiyeti ile. Arada büyüklerin içine giriyorlar,
birçok sorular hazırlamışlar, soruyorlar, öğreniyorlar, sonra arkadaşlarına
gidip konuları özetliyorlar. Dört gün süren bir öğrenme, anlama cümbüşü. Ben bu
toplantıda ordan oraya koşuşmaktan en az 3 kilo kaybetmişimdir. Ne güzel bir
fikir değil mi? Yüzlerce ve yüzlerce profesyonel ilim insanlarının hemen
yanıbaşında öğrenmek için çırpınan gençler. Bu müthiş fırsattan faydalanmak,
sormak ve öğrenmek için. Bu güzel fikirden dolayı ANS’yi ne kadar takdir etsek
azdır. Biz de bu fikri pekala tatbik edebiliriz.
Bundan 4000 sene geriye
gidelim. Antalya civarında Perge’deyiz. Büyük stadyumun merdivenlerinin arka
boşluğu yüzlerce dükkanla doluymuş o zamanlar. Sonra şehrin agorasına gittik.
Tanıştığımız entellektüel bir mimar hanım agoranın özelliklerinden bahsettikten
sonra, “bakın şu karşıdaki geniş yapıyı görüyor musunuz” dedi. Orası
yetişkinlerin gittiği geniş bir sosyal mekanmış. Bu mekanın hemen yanında
çocuklara ve gençlere ait sosyal bir mekan daha varmış. Yol o şekilde
ayarlanmış ki, çocuklar kendi mekanlarına gitmeden önce yetişkinlerin sosyal
tesisinin önünden geçmek zorundalarmış. Her geçişte büyüklerden birşey öğrenmek
işten bile değilmiş ve bu amaçla bilerek plan ona göre yapılmış. Ne ince bir
düşünce değil mi?
Oranın o zamanki
belediyesi, şehre agora, çeşme, heykel, park gibi güzellikleri yapmıştı. Bu
yapılanların büyüklü küçüklü toplamı tam 6400’lük bir aktiviteyi hediye etmiş,
yaptırmış. (Mimar hanımın yalancısıyım)
Doç.Dr.Çetin
ERTEK
09.02.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder