..

..
..

13 Şubat 2019 Çarşamba

BİR ÜLKENİN BÜTÜN LABORATUARLARINI KAPAT, O ÜLKEYİ KAÇ SENEDE KÖLE HALİNE GETİRİRSİN?



Deney demek laboratuar demektir. Bir rengi ortaya çıkarmak onu yapabilmek demektir. Knowhow demektir. Bilmek demektir, yapabilmek demektir. Türkiye’de projelerin, master tezlerinin, doktora tezlerinin, doktora sonrası çalışmaların yüzde kaçı deneyseldir? Yüzde kaçı kuramsaldır, teoriktir? Almanya’da meslek okullarının, yüksek meslek okullarının mezunları, lise ve üniversite mezunlarından niçin fazladır? Bu ülkenin sadece Çin’e yaptığı ihracat hacmi dudakları uçuklatır. Yedi milyonluk Avusturya 12 Nobelci çıkarır. Caterpillar’ların yağ kaçırmayan, bozulmayan keçeleri sadece bu ülkede yapılabilir. Tünel kazmadaki sivri uçların imalatı en süper şekilde Graz’da yapılır. Şehrin içindeki Atom Institüüde, benim değerli Avusturyalı arkadaşım, meslekdaşım Dr.Helmuth Böck şu anda 80 yaşında, merkeze hergün muntazaman geliyor. Dört tane de doktora talebesine doktora yaptırıyor. Onun patronu Enstitü direktörü Prof.Dr.Rauch 82 yaşında nötron difraksiyonu üzerinde deneyler yapıyor.
1970 yılında Amerika’dayım. Amerikan Nükleer Sosyetesi’nin senelik yaz toplantısındayız. Muhteşem makaleleri dikkatle dinliyoruz, notlar alıyoruz. Kalifornia’daki Bilimoth otelin çok muazzam salonlarında yüzlerce çalışmayı zor takip ediyoruz. Yüzlerce ve yüzlerce profesyonel nükleer mühendislerin bulunduğu bu mekanın hemen yanı başında gene güzel, büyük bir otelde bu sefer yüzlerce ve yüzlerce genç nükleer mühendis namzetleri kendilerine göre, kendileri toplantı yapıyorlar. Büyüklerin aynı ciddiyeti ile. Arada büyüklerin içine giriyorlar, birçok sorular hazırlamışlar, soruyorlar, öğreniyorlar, sonra arkadaşlarına gidip konuları özetliyorlar. Dört gün süren bir öğrenme, anlama cümbüşü. Ben bu toplantıda ordan oraya koşuşmaktan en az 3 kilo kaybetmişimdir. Ne güzel bir fikir değil mi? Yüzlerce ve yüzlerce profesyonel ilim insanlarının hemen yanıbaşında öğrenmek için çırpınan gençler. Bu müthiş fırsattan faydalanmak, sormak ve öğrenmek için. Bu güzel fikirden dolayı ANS’yi ne kadar takdir etsek azdır. Biz de bu fikri pekala tatbik edebiliriz.
Bundan 4000 sene geriye gidelim. Antalya civarında Perge’deyiz. Büyük stadyumun merdivenlerinin arka boşluğu yüzlerce dükkanla doluymuş o zamanlar. Sonra şehrin agorasına gittik. Tanıştığımız entellektüel bir mimar hanım agoranın özelliklerinden bahsettikten sonra, “bakın şu karşıdaki geniş yapıyı görüyor musunuz” dedi. Orası yetişkinlerin gittiği geniş bir sosyal mekanmış. Bu mekanın hemen yanında çocuklara ve gençlere ait sosyal bir mekan daha varmış. Yol o şekilde ayarlanmış ki, çocuklar kendi mekanlarına gitmeden önce yetişkinlerin sosyal tesisinin önünden geçmek zorundalarmış. Her geçişte büyüklerden birşey öğrenmek işten bile değilmiş ve bu amaçla bilerek plan ona göre yapılmış. Ne ince bir düşünce değil mi?
Oranın o zamanki belediyesi, şehre agora, çeşme, heykel, park gibi güzellikleri yapmıştı. Bu yapılanların büyüklü küçüklü toplamı tam 6400’lük bir aktiviteyi hediye etmiş, yaptırmış. (Mimar hanımın yalancısıyım)  
Doç.Dr.Çetin ERTEK
09.02.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder