..

..
..

10 Mart 2016 Perşembe

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI'nın 2016 NÜKLEER ENERJİ RAPORUYLA İLGİLİ GÖRÜŞLER

Elektrik Mühendisleri Odası'(EMO)nın 318 sayfalık bu raporunda (http://www.emo.org.tr/ekler/ec9abf11f8841ad_ek.pdf) dünyadaki nükleer enerjinin bugünkü durumu, elektrik enerjisine katkısı, ülkelere göre ayrıntılı olarak, ancak, ne yazık ki, taraflı açıklamalarla, aktarılıp Türkiye'de ön görülen nükleer santrallarla ilgili de bir dizi değerlendirmeler yapılıyor. EMO gibi teknolojinin içinde olması gereken bir kuruluşun, nükleer karşıtı diğer kuruluşlar gibi, taraflı açıklamalar yapmadan da, gerçekleri ya da durumu olduğu gibi / objektif olarak ortaya koyması beklenirdi. Böylelikle epey emek verildiği görülen ve bir çok bilgileri derleyen bu rapor taraflı değerlendirmelerle değerini yitirmemiş olurdu. Nükleer santrallarla ilgili bilim ve teknolojinin ulaştığı bugünkü düzeyi yansıtan objektif değerlendirmeler yapılması 'nükleer enerji yanlısı' olmak hiç değildir. Ancak bilm ve teknoloji ' ön yargısız'kılavuzumuz olduğunda, gerçek durum ortaya konabilir ve eski ve modern nükleer santralların kaliteleri, radyasyon güvenlikleri, nükleer kaza riskleri ve atık sorunları gözler önüne açıkça serilebilir ve Türkiye için de işe yarar somut sonuçlar çıkarılabilirdi. Bu konuda Fizik Müh. Odası için hazırlamış olduğum teknik rapora bkz /1/.
EMO raporunu yazanların adlarının raporda bulunmaması, nükleer enerji konusunda deneyimlerinin raporda yer almaması bir eksikliktir ve nükleer uzmanların katkılarının olup olmadığı ise bilinmiyor.
Hiç değilse bu konulardaki son gelişmelerle ilgili referanslar ve bu arada bendenizin son 10-15 yıldır popüler bilim dergilerinde yayınlanmakta olan 100'ü aşan yazı, kitap ve teknik raporlar gözden geçirilip olumlu, olumsuz değerlendirilebilir raporun referansında verilebilirdi. Neredeyse her yıl İstanbul, Ankara ve İzmir'de yapmakta olduğum bu konularla ilgili seminerler, tüm Müh. Odalarına çok kez FMO'ca duyurulmuş olmasına rağmen, bu seminerlere EMO'dan tek kişinin katılmaması bu çeşit bir rapor yazılacaksa bir eksiklik değil midir?
Rapordan aşağıda kopyaladığımız bazı alıntılardan görüleceği gibi raporun, daha başlangıçtaki 'Sunum'unda vurgulanan ön yargıyla, bir literatür çalışması yapılarak, hazırlandığı görülüyor.
EMO, bizce, derinlemesine bilgi ve deneyimleri olmayan nükleer karşıtlar safında yer alarak bu konulardan habersiz insanları kendi saflarına çekmek yerine (ki bu en alttaki diğer yazımızda ayrıntılarıyla açıkladığımız gibi, milyonlarca insan içinde denizde bir damladır)  işin özüyle ilgili teknolojik gerekçelerini bu konulardaki uzmanlara danışarak açıklamalı ve objektif değerlendirmeler yapmalıydı. Örneğin, nükleer karşıtların konuya yabancı olduklarından kendi yayınlarına koydukları 'atom bombası patlamasıyla ortaya çıkan mantar resmi'nin EMO Raporuna, 148.sayfada aktarılması bile bu raporu yazanların, 'nükleer santralın' hiç bir zaman bir atom bombası gibi patlamayacağını acaba bilmemelerinden mi kaynaklanıyor? Bilim ve teknolojiye ters örnek ve gerekçelerle halkın yanlış bilgilendirilmesi doğru olabilir mi?  Bu nedenle EMO'nun, nükleer karşıtlarla aralarına kalın bir çizgi koyması kuruluşuna da uygun olur sanırız.

Bugün özellikle ABD'deki teknoloji ve bilimsel araştırmalar, kaza riskini çok azaltan reaktörleri gelecek için ön görmektedir.  Örneğin küçük Bulgaristan'ın bile ısmarlamayı düşündüğu modern Westinghouse A1000 reaktöründe,  reaktör binasının çatısındaki su deposundan kendiliğinden, (elektrik gerektirmeden) akan suyla, büyük bir nükleer kazada, reaktör 3 gün boyunca soğutulabiliyor ve Fukuşima'daki gibi bir kazaya yol açılmıyor. Bu çeşit modern bir nükleer santral ise Türkiye'de ön görülmüyor.
Öte yandan ABD'de yapılan bilimsel araştırmalarla ABD'deki tüm nükleer santralların yüksek radyoaktiviteli atıkların 5000 metre derinlikteki 700 kuyuda, çevreyle etkilenmeden, saklanabileceği bilimsel verilerle açıklanıyor/3/.
Diğer yazılarımızda vurguladığımız gibi, eğer ileride Türkiye'de nükleer santrallar devreye girecekse, ki bunları önlemek hatta başka bir parti bile iktidara gelse olası görünmüyor, bunlar daha kaliteli modern nükleer santrallar olmalı ve bunlardaki her sistemin, aygıt ve aletlerin (components) kalite kontrolları, ilgili bilirkişilerce proje, fabrikada yapım, santralda yerleştirme ve işletme dönemlerinde testlerle uygunluğu onaylanmalıdır.

İleride bir çok ülkede olduğu gibi gerek nüfus artımı, gerese savurgan yaşam ve artan dış satım sonucu elektrik gereksinimi git gide artacak ve istense de istenmese de nükleer enerji 'Elektrik Üretim Kaynakları yelpazesindeki' yerini çok büyük bir olasılıkla artarak alacaktır. Bu nedenle bugün nükleer santrallara kategorik olarak 'ön yargıyla' karşı çıkmanın büyük bir olasılıkla beklenen sonuçları ise, ileride 3.sınıf nükleer santralların yapılıp işletilmesi olacaktır. Buna ne yazık ki nükleer karşıtlar ile bilmsel ve teknolojiyi ön plana çıkarması gereken EMO bugünden yol açmış olmayacaklar mıdır?
Einstein'ın bilinen sözü hep geçerlidir: Atomları parçalamak, ön yargıları parçalamaktan çok daha kolaydır!
EMO Yönetim Kurulu, yukardaki ve eklerdeki yazılarımızı tarafsız olarak değerlendirmeli, Nükleer Enerji konusuda yanlı olmak yerine, kuruluşunun gereği olarak düşündüğümüz, bilim ve teknolojideki 'objektifliği' seçmekle ilgili yeni bir durum değerlendirmesi yapabilir,  umarım. Böylelikle büyük halk kitlelerinin, ileride 3.sınıf nükleer santralların büyük riskleriyle, radyoaktif madde kirlenmeleriyle yaşamak zorunda bırakılmamasına katkıda bulunabilir. 

Bu konularla ilgili yayınlar için bkz. (Mesleki yaşamım /1/ ve /2/ nolu yayınların sonundadır).
/1/. Ülkemizde kurulacak nükleer santrallarla ilgili radyasyon güvenliği (FMO Teknik Raporu, Y.Atakan, 50 sayfa, www.fmo.org.tr)
2. Radyasyon ve Sağlığımız? kitabı/ Bölüm 8, Syf. 165-196: https://www.nobelkitap.com/kitap_113005_radyasyon-vesagligimiz.html (Nobel yayınları 2014, Y.Atakan)
/3/ Elektrik üretiminde nükleer enerji ve yenilenebilir enerjilerde gerçek durum nedir? Y.Atakan,  http://www.fmo.org.tr/populer-bilim-yazilari/
/4/ Fukuşima kazasının 5. yılında durum? http://www.fmo.org.tr/haberler/duyuru-169/
..................................
ELEKTRİK MÜH.ODASININ 2016 NÜKLEER ENERJİ RAPORUNDAN BAZI 'TARAFLI' ALINTILAR

Sunuş
.....
EMO, 1970’lerden bu yana nükleer santrallarla ilgili çok sayıda etkinlik yapmış
ve  raporlar  hazırlamıştır.  Bu  raporlar  da  hem  kamuoyu  ile  hem  de  ilgililerle
paylaşılmıştır.  Fukuşima  Felaketi  gibi  yakın  dönemde  yaşadığımız  nükleer
facialara rağmen siyasal iktidarın nükleer santral sevdası devam etmektedir.
Bugüne kadar tam olarak engel olunamasa da EMO ve nükleer santral kar-
şıtları  süreci  geciktirmeyi  başarmışlardır.  Nükleer  santrallarla  ilgili  yaratılan
kandırmacayı  kırabilmek  için  bilimsel  ve  dünyadaki  gelişmeleri  de  yansıtan
çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. EMO’nun çalışması bu anlamda önemli bir
kazanım sağlayacaktır.  Daha da önemlisi bu çalışmaların kamunun yararını
düşünecek iktidarlar tarafından dikkate alınmasıdır. Bunun için de kuvvetli bir
kamuoyu desteğine ihtiyacımız olduğu bilincindeyiz.
Dolayısıyla  kapsamlı  olarak  hazırlanan  ve  300  sayfayı  aşan  bu  çalışmamız
ile kamuoyunu bilgilendirmek ve bir kez daha yetkililerin de dikkatini çekmek

Sayfa 22
IAEA reaktör tariinde kapatılmış ancak henüz daha resmen bir daha
işletmeye alınmayacağı açıklanmamış olan santralları, “uzun dönemli
durdurulmuş  reaktörler”  olarak  tanımlamaktadır.  Şekil  2’de  görüldüğü
gibi  bir  zamanlar  300  milyar  KWH’in  üzerinde  nükleer  santrallardan
elektrik üreten Japonya 2013 ve 2014 yıllarında nükleer santrallardan
hiç  elektrik  üretmemiştir.  2011  yılındaki  Fukuşima’da  yaşanan  fela-
ketten  sonra  Japonya’da  nükleer  santrallardan  elektrik  üretimine  son
verilmiştir ve bu durum halen devam etmektedir. Mahkeme tarafından
2015’in sonlarına doğru bir santralın üretime başlamasına izin verilmiş
ancak  bu  santralda  tam  kapasiteye  çıkamadığı  için  üretimini  normal
olarak gerçekleştirememiştir.
Yukarıdaki açıklama güncel değil: Fukuşima'yla ilgili aşağıda en sondaki yazıma bkz.:

Sayfa 124:
MOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
Tablo 13 ve 14 incelendiğinde tahminlerdeki sapmaların ne denli fazla
olduğu  açıkça  görülmektedir.  Yani  2002  yılında  hazırlanan  raporda,
2013 yılı %41,6 yanılgı ile tahmin edilmiş ve yatırım kararları alınmıştır.
Özetle; talep şişirilmiş, özel yatırımcılar enerji santralı yatırımlarına teş-
vik edilmiş, talebin çok artacağı, mevcut yatırımların talebi karşılamaya
yetmeyeceği propagandası ile devlet tarafından da bir takım yatırımla-
rın yapılması gerektiği konusunda kamuoyu yaratılmıştır. 1970’li yılla-
rın başlarından beri gündeme gelen nükleer santrallar yeniden masaya
yatırılmış ve büyük, güçlü Türkiye süslemeleri de ilave edilerek Akkuyu
ve  Sinop  Nükleer  Enerji  Santrallarının  yapılmasına  karar  verilmiş.  İl-
gili yasalar TBMM’den geçirilerek bu santralların yapılması için somut
adımlar atılmaya başlanmıştır.
Sayfa 129
Nükleer  santralların  yenilenebilir  enerji  kaynaklarının  önü-
ne bir engel olarak konulmuştur. Yani yapımı nispeten kolay
olan ve kurulumu kısa sürede gerçekleşen yenilenebilir kay-
nak yatırımları engellenerek nükleer santrallardan üretilecek
enerjiye yer açılmaktadır
Sayfa 147 Nükleer karşıtı platformun plakartında Atom bombası patlaması arka planda gösterilerek
nükleer santrallar ile karşılaştırılması EMO gibi işin teknolojisini bilmesi gereken bir kuruma yakışıp yakışmadığına EMO yetkilileri karar verebilirler.
Devam:
klaşa kuracağı bir Nükleer Santral kurma projesine izin vermek iste-
mektedir. Japonya ise 1945’den ders almamış gibi bizim ülkemizde Nükleer
santral kurmak istemektedir. Bunca yaşanmış acılara rağmen halen ülkemizin
iki  güzel  beldesinde  Sinop/  İnceburun  ve  Mersin/ Akkuyu’da  nükleer  santral
planlama sevdasında olan siyasi iktidara Sinop’tan sesleniyoruz. Ne Sinop’ta
Ne Akkuyu’da nede Türkiye’nin bir başka yerinde Nükleer Santral yapılması-
na izin vermeyeceğiz.
Nükleer silahlanmanın  önlenmesi  için halen elinde nükleer silah bulunduran
dünyanın  egemen  büyük  güçlerinin  öncelikli  sorumluluğu  bulunmaktadır.  Bu
ülkelerin “Bizde nükleer silah var. Bunu dünya kabul etsin. Başka ülkeler nük-
leer silah yapmasın” tavrından uzaklaşarak, “Biz de dahil kimse nükleer silah
yapmasın ve var olan silahlar imha edilsin” anlayışıyla hareket etmeleri, nükle-
er silahlanma yarışının durdurulması için önemli ve gerekli bir adım olacaktır.
Uluslararası düzlemde nükleer silahlanmaya son verilmesi için ivedilikle hare-
kete geçilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de İncirlik Üssü’nde bulundurulan nükleer silahlar da bir an önce sö-
külmeli, nükleer enerji üretimi görüntüsü altında nükleer silahlanma sevdasın-
dan vazgeçilmelidir.

https://mail.google.com/mail/u/0/images/cleardot.gif

Not: 09 Mart 2016 günü Fizik Müh.Odası (FMO) sitesinde yayımlanan yazım aşağıdaki bağlantıda bulunuyor (Benzer bilgiler EMO raporunda bulunmuyor)
Nükleer santral kazasından 5 yıl sonra bugün
Fukuşima’da Durum,
Yeni Nükleer Santrallar için Alınacak Dersler
 Yuksel Atakan, Dr.Radyasyon Fizikçisi <ybatakan@gmail.com>
Kaza nasıl ve neden oldu? Etkileri neler? Daha 1970'lerde ABD Atom Enerjisi Kurumu uzmanlarının: - 'bu tip General Electric santralların, binanın koruyucu kabının (containment) kazaya dayanamaz ' çatlar, patlar' raporuna neden aldıran olmadı?! Bu ve daha başka konularda bilgi edinmek ve resimlere bakmak isterseniz Fizik Müh. Odası sitesinde yayımlanan yazımın aşağıdaki bağlantısını tıklayınız. Vakti az olanlar isterlerse aşağıdaki girişi ve devamını okuyabilirler:

GİRİŞ
 Japon hükümeti , ülkedeki toplam 54 nükleer reaktörden, o gün çalışan, 43 reaktörü 11 Mart 2011 kazasından sonra durdurmuştur.  Bugün Japonya’da sadece güneydeki Sendai’de 2 reaktör tekrar çalıştırılıyor. 23 reaktörün işletilmesi için yetkili kurumlara başvurulmuş olup bunlar için ilgili denetim ve yargı yolları aşılmaya çalışılıyor. Kazdan önceki 54 reaktör ülkenin %30 elektrik gereksinimini karşılıyordu. İşletmeden çıkarılanlar sonucu ileride 43 reaktörün Japonya’da çalışması bekleniyor. Bunların tekrar işletmeye açılmaması için Japonya’da  nükleer karşıtlar git gide destek buluyorlar.
Japonya’ da bugün yeni bir nükleer santralın yapımı ise sürüyor. Ancak artırılmış güvenlik önlemlerinin yerine getirilebilmesi için yapımı gecikiyor.

JAPONYA’da 11 Mart 2011’deki ÜÇLÜ KARAYIKIM (FELAKET)
1.Büyük deprem (9 büyüklüğünde ilk kez)
2.Tsunami ve
3.Fukuşima Nükleer Santral Kazası
Deprem anında çalışan 1,2 ve 3 nolu reaktörler otomatikman durduruldu. Ancak nükleer yakıt elemanlarındaki bölünme ürünleri (radyoaktif maddeler) saldıkları ışınlarla ortamı ısıtmaya devam ettiklerinden, daha yıllarca soğutulmaları gerekiyordu.
Ancak santralda elektrikler kesilmişti (Yüksek Gerilim Hatları kopmuş, dizelli ivedi elektrik üreteçlerini tsunami suları basıp işlemez duruma getirmişti)
 SANTRALLARIN GEÇMİŞİNE BAKIŞ:
1970’li yılların, General Electric yapımı, Fukuşima nükleer santralları zaten başlangıçtan beri sorunluydu! Reaktörleri TEPCO şirketi işletiyordu. Rekatörlerin tümü kaynamalı sulu cinsten reaktörlerdi. ilk 4’ü 760 MWe (elektriksel) güçteydi. Son 2 reaktör 1067 ve 1325 MWe gücündeydiler.
FUKUŞİMA REAKTÖRLERİNİN KORUYUCU KABININ /KILIFININ (CONTAINMENT) BIR REAKTOR KAZASINDA ORTAYA ÇIKACAK YÜKSEK BASINCA DAYANAMAYACAĞINI DAHA 1970’de ABD ATOM ENERJİSİ KURUMU AÇIKLAMIŞ OLMASINA VE BUNUN YASAKLANMASI GEREKTİĞİNİ BELİRTMİŞ OLMASINA RAĞMEN, BASINÇ DÜŞÜRME SİSTEMİ YAPILMADAN REAKTÖRLER İŞLETMEYE AÇILDI KİLER KATINDAKİ DİZELLİ İVEDİ ELEKTRİK ÜRETEÇLERİNİN DE SULAR ALTINDA KALABİLECEĞİ UZMANLARCA VURGULANDI AMA YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDİ.
2002 YILINDA TEPCO ELEMANLARI 16 YIL BOYUNCA TEKNİK RAPORLARI DEĞİŞTİREREK BOZUKLUKLARI VE KAZALARI GİZLEDİKLERİ, DÜZMECE RAPORLAR HAZIRLADIKLARI ORTAYA ÇIKINCA SANTRALLAR DURDURULDU AMA 2003 YILINDA BAZI İYİLEŞTİRMELERDEN SONRA TEKRAR AÇILDI
KAZADAN 10 GÜN ÖNCE İSE ÇEŞİTLİ ALETLERİN, POMPALARIN DİZELLİ ÜRETEÇLERİN 11 YILDIR BAKIMLARININ TAM YAPILMADIĞI AÇIKLANMIŞTI AMA ALDIRAN OLMADI.
KISACASI : KAZA GELİYORUM DİYORDU
........................
Radyasyon ve Sağlığımız kitabından bir alıntı:
Nükleer karşıtların, muhalefetin ve halkın konuya yaklaşımı yönünden durumun incelenmesi
 Yuksel Atakan, Dr.Radyasyon Fizikçisi <ybatakan@gmail.com>
Türkiye’deki nükleer karşıtlar, Nükleer Karşıtlar Platformu (NKP) adıyla  çeşitli aktivitelerde bulunuyorlar. Bu platformu destekleyen sayıları 100’e varan dernek, mühendislik odaları ve sivil toplum kuruluşları var (2006’daki sayı 92 ) /5/. NKP’nin zaman zaman nükleer santrallara karşı toplantılar, sempozyumlar, gösteriler yaptığını kendi yayınlarından ve medyadan öğreniyoruz. Medya haberlerinden görebildiğimiz kadarıyla, toplantıları, daha çok kendi katılımcılarıyla ve ilgi duyan az sayıda kişilerle yapılıyor. Gösterilerinde kuşkusuz daha çok kişi bulunuyor ve imza kampanyalarıyla 10 bin kişinin desteğini de sağladıklarını açıklıyorlar. Ancak tüm bu çalışmaları, uğraşları, nükleer enerjiye karşı görünen gazetelerde bile manşete çıkamıyor, orta ya da son sayfalarda resimli haberler olarak yayımlanıyor. Çok izlenen TV programlarında da nükleer karşıtların aktiviteleri pek yer bulamıyor.
Muhalefet partilerinin gündeminde ise nükleer enerjiye pek rastlanmıyor. Sadece, Akkuyu sözleşmesi TBMM’de yasalaştıktan sonra,  CHP’nin Anayasa Mahkemesine başvurduğunu, yasanın iptalini istediğini ve Anayasa Mahkemesinin de bunu 31 Mayıs 2012 günü reddettiğini medyadan öğreniyoruz.
Halkın büyük çoğunluğunun gazete bile okumadığı, gazetlerin trajlarının bu nedenle batı dünyasına oranla çok aşağılarda kaldığı bilinirken, diğer teknik konularda olduğu gibi, nükleer enerji konusunda da halkın büyük bir bölümününden kitlesel bir katkı beklenemez ki zaten bugüne kadar bu, gerçekleşmedi.
Almanya’daki durumla karşılaştırma
Almanya’da ortalama öğrenim ve yaşam düzeyi yüksek olan halk, sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde son 30 yıldır nükleer santrallara karşı çok çeşitli ve büyük katılımlarla toplantılar, gösteriler yaptı. Son 20 yıldır,  yeşiller partisi ‘Atom Enerjisine Hayır’ kampanyalarıyla,  ülke çapında yüzbinlerin katılımıyla halk, örneğin el ele tutuşarak 100 km’yi aşan kuyruklar oluşturdu. TV’de açık oturumlarla, söyleşilerle nükleer enerji konusunda halk bilgilendirildi. Nükleer enerji karşıtları,  diğer partilerde ve sivil kuruluş örgütlerinde çığ gibi büyüdü ve sonunda Mart 2011’ deki Fukuşima reaktörlerindeki patlamaların TV’lerdeki görüntüleri nükleer enerjiye karşı görüşleri taçlandırdı. Büyük oy kaybedeceğini anlayan fizik doktoralı Merkel – nükleer enerji konusunda yanılmışım! diyerek 180 derece dönüşle nükleer enerjiden çıkılacağını kazadan sonra halka duyurdu. Aslında Almanya’daki nükleer santrallar dünyanın en güvenli santrallarıydı, nükleer santralların çalıştırıldığı son 40 yıldır  çevreyi, insanları etkileyen önemli bir kaza da Almanya’da olmamıştı.  Fukuşima’daki gibi bir Tsunami de beklenmiyordu ve reaktörlerin dizelle çalışan ivedi soğutma sistemleri çok daha farklı projelendirilip uygun yerlere yerleştirilmişlerdi. Fukuşima kazası olmasaydı Almanya’daki nükleer santralların işletme süreleri daha da uzatılacaktı. Kısacası Almanya’da nükleer enerjiye karşı olanların sayısının çığ gibi büyümesi sonucu, nükleer santralların durdurulmasını, oy kaybedeceklerini açıkça gören partiler ve politikacılar kabul etmek zorunda kalmışlardır.  Benzer bir durum ise Türkiye’de yoktur.
Sonuç ve öneriler
Türkiye’de nükleer santrallara karşı, Almanya’daki yeşiller partisi gibi zaman zaman % 15 oy potansiyelini aşan bir parti Türkiye’de bulunmuyor. Almanya’daki durumun aksine, Türkiye’de nükleer santrallara karşı tabandan gelen ve büyük halk kitlelerini harekete geçiren bir direniş olmadığı gibi böyle bir direniş tavanda da, özellikle muhalefet partilerinde, sivil toplum kuruluşlarında da yok.
Arada sırada nükleer karşıtların sınırlı etkinlikleriyle, nükleer santral yapımını Türkiye’de durdurmayı ummak, bu nedenlerle, gerçekçi değildir.

Bu durumda, tüm sivil kuruluş örgütlerine, muhalefet partilerine önerimiz, Anayasa Mahkemesinin de uygun gördüğü yasayla, yapımı artık kesinleşen ve yapımına başlanan Akkuyu nükleer santralını durdurmakla ilgili bizce boşa harcanacak çaba yerine, artık çevreyi ve halkı koruyucu yönde çaba gösterilerek güvenliği en üst düzeydeki bir nükleer santral yapımına katkıda bulunulmalı, güvenli sistemlerin kurulmasının ve kalite kontrollarının yapılmasının /6/ kamuoyuna ve yetkililere sürekli duyurulmasıdır, vakit daha çok geçmeden.  Kalitesi düşük ve kazalara yol açabilecek bir nükleer santral yapılıp işletildiğinde, bundan ileride zarar görecek olanlar, ummak istemediğimiz kazanın büyüklüğüne göre, ülkenin büyük bir bölümünde yaşayan insanlarımız ve doğamız olacaktır. Bu nedenle yapımına başlanan Akkuyu nükleer santralının güvenliğinin en üst düzeyde olabilmesi için muhalefet partilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının katkıda bulunmaları çok önemlidir. Başta denetleyici organ olan Türkiye Atom Enerjisi kurumunun, Enerji ve Çevre bakanlıklarının bu konuda gereken duyarlığı göstereceğini umarız.

Yüksel Atakan, Dr. Radyasyon Fizikçisi ybatakan@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder