Fosil yakıtlar, global
olarak primer enejinin %80’ini oluşturuyor (1,2). Fosil yakıtların yanması hava
kirlenmesine sebep oluyor, takriben bugün 300 milyon çocuğun yaşadığı
alanlardaki hava kirliliği, uluslararası müsaade edilebilen miktarın 6 katı
fazla(2). Bu kirlenme halkın sağlığı için çok önemli sonuçlara sebep olduğu
gibi çevre için de çok zararlıdır. Bu husustaki çok geniş rapor,
Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) tarafından yayınlanmıştır(3).
Nükleer güç santrallarının bacasından karbondioksit atılmaz, su buharı atılır.
Halen dünya elektrik enerjisi talebinin yaklaşık %64’ü termik, %19’u hidrolik,
%17’si ise nükleer santrallerden sağlanmaktadır. Dünya Enerji Konseyi’nin
raporlarına göre, mevcut enerji kaynakları en verimli ve en az kayıplarla
kullanılsa bile 2020 yılına kadar (1990) yılına kıyasla en az %50 artacak.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışına paralel olarak enerji
talebinde artış olacak. Örneğin Asya kıtasında enerji talebinin %150 oranında
artacağı öngörülmektedir(4). Nükleer santraller, iklim değişikliğine, asit
yağmurlarına ve ozon tabakasının incelmesine sebep olan gazların çevreye
yayılmasına yol açmaz. Su kaynaklarına etkileri: nükleer santrallerin işletilmesi, deniz, göl
ve nehirleri kirletmemektedir. Termik santrallerde olduğu gibi suları
asitlendirmesine neden olan kimyasal maddeler yoktur. Sistemden çıkan
radyoaktivite seviyesi ise uluslararası standartlara göre belirlenen limitlerin
%1’inden daha düşük seviyelerde sınırlandırılır. Arazi kullanımı: nükleer
santraller arazi kullanımı yönünden hem termik hem hidrolik santrallerden hem
de güneş ve rüzgar gibi enerji kaynaklarından daha üstündür. Nehirlere set
çekilmesi, geniş arazilerin su altında kalma riski, tarihi eserlerin gömülmesi,
biyolojik çeşitliliğin bozulması gibi sorunları yoktur. Ayrıca enerji talebinin
en yoğun olduğu bölgelerde inşaa edilebilirler. 1000 MW gücünde bir santralin
kurulabilmesi için gerekli arazi: Hidro-elektrikte 500-1000 km2,
fosilde 1 km2-4 km2, nükleerde 1 km2-4 km2,
biyo-kütlede 4000 km2-6000 km2, voto-voltaik 25 km2-60
km2, rüzgarda 50 km2-150 km2’dir.
2013 yılı itibariyle
dünyada 6 milyar 800 milyon araba var. Senede 2 milyar ton karbondioksit havaya
atılıyor. Bu da küresel ısınmada korkunç rol oynuyor. Yakın bir zamanda araba
miktarı dünyada ikiye katlanacak, havaya atılan karbondioksit senede 6 milyar
tonu bulacak. 2100 yılında insanlar nefes almada müthiş zorluk çekecekler.
Bugün Amerika’da 310 milyon Amerikalı yaşamakta, solunum yolları tahrişi
artıyor.
Bio-kütle yakarak
elektrik elde edilmesi sırasında havaya kitle parçacıkları ve karbondioksit
atılır. Buna rağmen bu teknik, düşük karbon üreten sistemler içine alınmıştır.
Çok kıymetli arkadaşım
Prof.Dr. Şarman Gençay “Bilindiği üzere CO2 üretmeksizin enerji
üretmenin ender yollarından biri elektrik enerjisini üreten nükleer
santrallerden üretmektir. Ayrıca, üretim güneş ve rüzgar santrallarinde olduğu
gibi kesintili değildir. Bu nedenle nükleer enerjinin geleceği iklim
değişikliği ile yakından ilgilidir ve bu mücadelenin en önemli elemanıdır.
Ayrıca imalatçı ülkelerin politikası alıcı ülkelerde enerji konusunda
bağımlılık yaratacak yöne evrilmekte ve bu tutum genel bir politik bağımlılığa
olanak sağlayan düzeye ulaşabilmektedir. Bu nedenle, satıcı ülke ve firmaların
nükleer santral satışını arttırma gayretleri arasında siyasi etkenleri de
aramak gerekir” diyor. Paris Anlaşması öncesi iklim değişikliğine karşı koymak
için seçilen hedef 2100 yılında 2.7oc
artış sınırlaması ortaya koymuştu. Hedef sonra 2oC’a hatta 1.5oC’a
indirildi. Halen 500 g/kWhe değerine düşürülmesi gerekmektedir.
İklim değişikliğine engel olmak için konulan CO2 salınım hedeflerini
2050’den sonra nükleer enerji olmaksızın tutturmaya imkan yoktur. (Ş.Gençay,
The Future Nuclear Energy in a Carbon-constrained World, MIT Study, 2018). 2060
yılından sonra 1 g/kWhe CO2 salınım değeri için nükleer
santral bulunmayan bir sistemin ortalama sistem üretim fiyatı en az %100 daha
fazla ve kurulu gücün değeri ise beş kat daha fazla olabilecektir. (Almanya’nın
kritik yılları olacağı anlaşılmaktadır.)
Nükleer reaktörler dünya
elektrik enerjisinin %17’sini üretmeseydi acaba atmosferimize atılacak olan CO2
miktarı ne kadar olurdu? Yaklaşık 445 atom reaktörü 60 yıl boyunca havaya CO2
vermeyecekti, vermedi. Bunlar yerine kömür santralleri olsaydı milyarlarca ve
milyarlarca ton CO2 bugün atmosferimizde ilaveten iklimimizi
değiştiriyor olacaktı.
KAYNAKLAR
1.
Our World in Data “Global carbon dioxide
emissions by sector” UN Food and Agricultural Organization (FAO), 2018.
2.
F. Perera, Pollution from fossile fuel
combustion is the Leading Environmental Threat to Global Pediatric Health and
Equity: Solutions Exists, Int.Journal of Environmental Research and Public Health,
Vol.15, No.1 pp.1-16, 2018.
3.
IPCC Global Warning of 1.5 C, 2018.
4.
Gül Göktepe, Bilim ve Ütopya Ocak 2005
sayı 127, sayfa 54.
Doç.Dr.Çetin
ERTEK
08.01.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder