ÇERNOBİL KAZASI NEDEN OLDU?
26 Nisan 1986, Lufthansa Jumbo
jet 747, Katmandu’dan (Nepal) kalktı, Ukrayna üzerinden Frankfurt’a geliyor.
İçinde ben ve 295 kişi var. Hiç birşeyden haberimiz yok. 10.000 metre
aşağımızda Kiev’de gece saat 01:30’da Çernobil nükleer reaktörü patlamış.
Frankfurt havaalanına iniyoruz. İndiğim uçağa hep kritik bir gözle bakarım.
Mürettebat çok sayıda filtre kağıtlarını uçağın gövdesine, kanatlarına sürüyor,
örnekler alıyor. Bir nükleer fizikçi olarak durumu çaktım. Pilot bize hiçbir
şey söylemedi, belki de olayı bilmiyordu. 27 Nisan sabahı Avusturyalı profesör
arkadaşım (her gün Viyana’daki laboratuvarında, Viyana havasındaki çeşitli
istenmeyen parçacıkları ölçerdi) ölçü aletlerinde karbon atomlarının sayısının
çok ama pek çok miktarda arttığını fark etti. Karbon atomlarının (is) havadaki
uçuş hızı demir, uranyum, plütonyum gibi ağır atomlardan çok fazladır. Çernobil tavanındaki yanmadan çıkan karbon
atomları Viyana’ya çoktan ulaşmıştı bile! Norveç ve İsveç’te o sıralarda başka
olaylar oluyordu. Çernobil olayından sonra bir kuvvetli rüzgar Viyana’ya doğru
esmiş ve 1-2 gün sonra yağmurla birlikte parçacıklar Viyana’ya konmuşlardı. Bir
diğer hava akımı da İsveç ve Finlandiya’ya doğru gitmiş ve aksilik yağmurla
toprağa inmişti. İsveçliler kendi atom reaktörlerinin dış bahçesinde büyük
miktarda radyoaktif parçacıklar ölçtüler. Kendi reaktörlerinde bir şey mi oldu
diye içeri girdiler. İçerdeki ölçüler dışardakinden daha azdı. (Reaktörün yanı başında
olmasına rağmen) Finlandiya’daki arkadaşlarım bildirdiler, onlarda da durum
aynı idi. Komşu ülkelerden birinde reaktör kazasından şüphelendiler. Hakikaten
Ukrayna’da kaza olmuştu. Ruslar durumu iki üç gün gizlediler. Bütün bu olaylar
o sırada gerçekleşiyordu. 4-5 gün sonra haber hızla her yere dağılmıştı.
Sovyetler Birliği’nde rejim tehlikeye girdi. 26 Nisan gece 01:30’da Çernobil
reaktörüne ne olmuştu? Gece vardiyasındaki 12 kişi başta idarecileriyle
birlikte güç reaktörü üzerinde bir deney yapıyorlardı. Bu deney düşük güçte yapılıyordu.
Reaktör durduktan sonra dönen şaft daha ne kadar elektrik üretebilir? Bununla
ilgili bir deneydi. Keşke hiç yapılmaz olaydı. Türkiye’de bizim kanunlarımız
enerji kısmı için üretilirken, böyle keyfi bir deneye asla izin vermez. Bu
deneyi yapabilmek için reaktör operatörleri (burası önemli) birbirinden
bağımsız üç otomatik emniyet sistemini elle şalterleri indirerek kapatmışlardı.
Tehlike anında bu üç bağımsız sistem otomatik olarak reaktörü kapar, onlar buna
imkan vermedi. Onlar reaktörü koruyan otomatik devrelerdi, reaktör deney
yapayım derken kazaya zorlandı. Bütün bunları kazadan 15 gün sonra Kiev’e giden
çok değerli nükleer fizikçi arkadaşım Dr. Kocherov’dan birebir öğrendim.
Kendisi de Kiev’liydi. Dr. Nikolai Kocherov da benim gibi Birleşmiş Milletler
Atom Enerjisi Ajansında çalışıyordu.
Viyana’da karbon atomlarını
ölçen profesör arkadaşım Çernobil’den ayrı olarak nikel atomları hakkında bana
şunları anlattı: Her gün rutin olarak Viyana havasının içindeki parçacıkları
ölçüyordum. Bir gün aletlerim çok sayıda nikel atomu ölçtüler. Bu nikel nereden
geliyordu? Üniversite merkez olmak üzere iç içe daireler çizerek dairelerin
alanlarını bir bir ölçtük. Sonunda üniversiteden 3 km uzakta bir evin
bodrumunda izinsiz nikel üretildiğini bulduk. Vatandaşı zehirlemeye kimsenin
hakkı yoktu, derhal polise haber vererek gereken yapıldı. Ben üniversite diye
buna derim. Çernobil’den sonra bizde de memleket çapında 81 ilde 208 noktada
radyasyon ölçücü aletler on-line olarak kuruldu. 24 saat üzerinden yedekli
olarak çalışmaktadırlar. Burada, nükleer her alanda olduğu gibi, Çekmece
Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezimizin büyük katkıları olmuştur. Kendilerini
kutluyoruz. Viyana’daki nikel ölçen aletler geçmişte bir Cumhurbaşkanı adayı tarafından
(kendisi tıp doktoru idi) Avusturya’nın 265 noktasında onun idaresi altında
yerleştirildi. Demek ki bu ölçücü merkezler bulundukları noktalarda radyoaktif
olan atomlarla radyoaktif olmayan atomları, havaya karışmış tehlikeli
maddeleri, ağır iyonları, ağır elementleri ölçme yolunda çalışmalar
yapılmaktadır. Sanayi bölgelerine yakın merkezlerde kurşun, kadmiyum, alüminyum,
demir, bakır, çinko, kalay gibi havadaki atom konsantrasyonlarının ölçülmesi,
müsaade edilen sınırlar içinde kalması çocuk ve yetişkin hastalıkları
bakımından son derece önemlidir. Hastanelerle koordineli bir şekilde çalışarak,
atom konsantrasyonlarının hastalık olasılıklarıyla devamlı korelasyonlarla
takip edilmesi gerekmektedir. Konu kent dönüşümlerinin yoğun olduğu bu
sıralarda sağlığı tehdit eden çok önemli boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
CBT 1468 Mayıs 2015 ilavesinde,
kentin kirli havası veya ince tozuna maruz kalan katılımcılar ortalama olarak
daha küçük beyin hacmine sahip oluyorlar. Boston Tıp Merkezi’nden Elissa Wilker
ve ekibi şimdi ince tozun beyin üzerindeki etkisini inceledi. Araştırma
çerçevesinde büyük kentlere farklı mesafelerde yaşayan ve 2.5 mikron
büyüklüğündeki ince tozdan etkilenen 60 yaş üzerinde 900 kişi incelenmiş. Beyin
taramaları ile çeşitli beyin bölgelerinin büyüklükleri tespit edilmiş, kan
pıhtısı ve küçük beyin enfaktüsü aranmış. İnce tozun çok etkili olduğu
bulunmuş. Bu toz yoğunluğu metreküp başına iki mikrogram arttığında
katılımcılarda inme riski yüzde 46 artıyor.
Doç.Dr.Çetin Ertek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder