..

..
..

12 Mayıs 2015 Salı

Doç.Dr.Çetin ERTEK'in bu haftaki yazısı

ÇERNOBİL KAZASI NEDEN OLDU?
26 Nisan 1986, Lufthansa Jumbo jet 747, Katmandu’dan (Nepal) kalktı, Ukrayna üzerinden Frankfurt’a geliyor. İçinde ben ve 295 kişi var. Hiç birşeyden haberimiz yok. 10.000 metre aşağımızda Kiev’de gece saat 01:30’da Çernobil nükleer reaktörü patlamış. Frankfurt havaalanına iniyoruz. İndiğim uçağa hep kritik bir gözle bakarım. Mürettebat çok sayıda filtre kağıtlarını uçağın gövdesine, kanatlarına sürüyor, örnekler alıyor. Bir nükleer fizikçi olarak durumu çaktım. Pilot bize hiçbir şey söylemedi, belki de olayı bilmiyordu. 27 Nisan sabahı Avusturyalı profesör arkadaşım (her gün Viyana’daki laboratuvarında, Viyana havasındaki çeşitli istenmeyen parçacıkları ölçerdi) ölçü aletlerinde karbon atomlarının sayısının çok ama pek çok miktarda arttığını fark etti. Karbon atomlarının (is) havadaki uçuş hızı demir, uranyum, plütonyum gibi ağır atomlardan çok fazladır.  Çernobil tavanındaki yanmadan çıkan karbon atomları Viyana’ya çoktan ulaşmıştı bile! Norveç ve İsveç’te o sıralarda başka olaylar oluyordu. Çernobil olayından sonra bir kuvvetli rüzgar Viyana’ya doğru esmiş ve 1-2 gün sonra yağmurla birlikte parçacıklar Viyana’ya konmuşlardı. Bir diğer hava akımı da İsveç ve Finlandiya’ya doğru gitmiş ve aksilik yağmurla toprağa inmişti. İsveçliler kendi atom reaktörlerinin dış bahçesinde büyük miktarda radyoaktif parçacıklar ölçtüler. Kendi reaktörlerinde bir şey mi oldu diye içeri girdiler. İçerdeki ölçüler dışardakinden daha azdı. (Reaktörün yanı başında olmasına rağmen) Finlandiya’daki arkadaşlarım bildirdiler, onlarda da durum aynı idi. Komşu ülkelerden birinde reaktör kazasından şüphelendiler. Hakikaten Ukrayna’da kaza olmuştu. Ruslar durumu iki üç gün gizlediler. Bütün bu olaylar o sırada gerçekleşiyordu. 4-5 gün sonra haber hızla her yere dağılmıştı. Sovyetler Birliği’nde rejim tehlikeye girdi. 26 Nisan gece 01:30’da Çernobil reaktörüne ne olmuştu? Gece vardiyasındaki 12 kişi başta idarecileriyle birlikte güç reaktörü üzerinde bir deney yapıyorlardı. Bu deney düşük güçte yapılıyordu. Reaktör durduktan sonra dönen şaft daha ne kadar elektrik üretebilir? Bununla ilgili bir deneydi. Keşke hiç yapılmaz olaydı. Türkiye’de bizim kanunlarımız enerji kısmı için üretilirken, böyle keyfi bir deneye asla izin vermez. Bu deneyi yapabilmek için reaktör operatörleri (burası önemli) birbirinden bağımsız üç otomatik emniyet sistemini elle şalterleri indirerek kapatmışlardı. Tehlike anında bu üç bağımsız sistem otomatik olarak reaktörü kapar, onlar buna imkan vermedi. Onlar reaktörü koruyan otomatik devrelerdi, reaktör deney yapayım derken kazaya zorlandı. Bütün bunları kazadan 15 gün sonra Kiev’e giden çok değerli nükleer fizikçi arkadaşım Dr. Kocherov’dan birebir öğrendim. Kendisi de Kiev’liydi. Dr. Nikolai Kocherov da benim gibi Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Ajansında çalışıyordu.
Viyana’da karbon atomlarını ölçen profesör arkadaşım Çernobil’den ayrı olarak nikel atomları hakkında bana şunları anlattı: Her gün rutin olarak Viyana havasının içindeki parçacıkları ölçüyordum. Bir gün aletlerim çok sayıda nikel atomu ölçtüler. Bu nikel nereden geliyordu? Üniversite merkez olmak üzere iç içe daireler çizerek dairelerin alanlarını bir bir ölçtük. Sonunda üniversiteden 3 km uzakta bir evin bodrumunda izinsiz nikel üretildiğini bulduk. Vatandaşı zehirlemeye kimsenin hakkı yoktu, derhal polise haber vererek gereken yapıldı. Ben üniversite diye buna derim. Çernobil’den sonra bizde de memleket çapında 81 ilde 208 noktada radyasyon ölçücü aletler on-line olarak kuruldu. 24 saat üzerinden yedekli olarak çalışmaktadırlar. Burada, nükleer her alanda olduğu gibi, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezimizin büyük katkıları olmuştur. Kendilerini kutluyoruz. Viyana’daki nikel ölçen aletler geçmişte bir Cumhurbaşkanı adayı tarafından (kendisi tıp doktoru idi) Avusturya’nın 265 noktasında onun idaresi altında yerleştirildi. Demek ki bu ölçücü merkezler bulundukları noktalarda radyoaktif olan atomlarla radyoaktif olmayan atomları, havaya karışmış tehlikeli maddeleri, ağır iyonları, ağır elementleri ölçme yolunda çalışmalar yapılmaktadır. Sanayi bölgelerine yakın merkezlerde kurşun, kadmiyum, alüminyum, demir, bakır, çinko, kalay gibi havadaki atom konsantrasyonlarının ölçülmesi, müsaade edilen sınırlar içinde kalması çocuk ve yetişkin hastalıkları bakımından son derece önemlidir. Hastanelerle koordineli bir şekilde çalışarak, atom konsantrasyonlarının hastalık olasılıklarıyla devamlı korelasyonlarla takip edilmesi gerekmektedir. Konu kent dönüşümlerinin yoğun olduğu bu sıralarda sağlığı tehdit eden çok önemli boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
CBT 1468 Mayıs 2015 ilavesinde, kentin kirli havası veya ince tozuna maruz kalan katılımcılar ortalama olarak daha küçük beyin hacmine sahip oluyorlar. Boston Tıp Merkezi’nden Elissa Wilker ve ekibi şimdi ince tozun beyin üzerindeki etkisini inceledi. Araştırma çerçevesinde büyük kentlere farklı mesafelerde yaşayan ve 2.5 mikron büyüklüğündeki ince tozdan etkilenen 60 yaş üzerinde 900 kişi incelenmiş. Beyin taramaları ile çeşitli beyin bölgelerinin büyüklükleri tespit edilmiş, kan pıhtısı ve küçük beyin enfaktüsü aranmış. İnce tozun çok etkili olduğu bulunmuş. Bu toz yoğunluğu metreküp başına iki mikrogram arttığında katılımcılarda inme riski yüzde 46 artıyor.                                                                                             
Doç.Dr.Çetin Ertek


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder