..

..
..

28 Kasım 2019 Perşembe

DÜNYA NÜKLEER ÜNİVERSİTESİ’NDEN SEÇKİN BİLGİLER VE DESTEKLEYİCİ DÖKÜMANLAR (III)



ENERJİ GÜVENLİĞİ
Bir ulus nükleer enerjiyi kullanırsa enerji güvenliğini arttırmış olur.
1.       Nükleer enerji, diğer üretim sistemleri ile birlikte enerjiyi sağlama gücünü arttırır.
2.       Uranyum bol miktarda mevcuttur. Ucuzdur ve birçok ülke tarafından üretilmektedir. Global olarak çok büyük miktarlarda kullanılsa bile, satın alma zorluğu çekilmeyecektir.
3.       Yakıtın yüksek enerji yoğunluğuna sahip olması sebebi ile yıllarca yedek stok yapılabildiğinden fiyat artışlarına dayanıklıdır.
DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.       Avrupa’nın Eurostat İstatistik Ajansı’na göre 2013 yılında üretilen yerli enerjisi %29’u bulmuştur.
2.       Bugünkü kullanımı itibariyle 100 seneden fazla uranyum kaynağımız vardır. Bu petrol ve gazın iki mislidir. Uranyum dünyanın her yerinde bulunur, mineral depolarında bulunur ve deniz suyunda bulunur.
3.       Uranyum fiyatının iki misli oluşu, nükleer elektriğin fiatını %10’dan daha az etkiler.
ÇEVRE ETKİLERİ
1.       Nükleer Güç Reaktörleri havayı temiz tutar ve halkın sağlığını korur.
2.       Nükleer santraller az yer kaplar. Gaz ve kömüre göre çok az miktarda yakıt kullanır. Rüzgar ve güneş tarlalarının çok az bir kısmı ile enerji üretebilirsiniz.
3.       Nükleer Reaktörler çevreyi koruyucu tedbirleri de birlikte alır.

DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.       Nükleer enerji, havayı kirletici maddeleri dışarıya atmadığı için şimdiye kadar 2 milyon insanı ölümden kurtarmış durumdadır. 2050 yılına kadar ayrıca 7 milyon kişiyi ölümden kurtarma kapasitesine sahiptir. (Boston Tıp Fakültesi çalışmalarına göre Boston’da şehir tozundan 65 yaş üstü insanlarda beyin kanamasından ölüm oranı %65 artmıştır.)
2.       Nükleer yakıt boru hattına veya trene gerek kalmadan kamyonla taşınabilir. UK hükümetine göre, 3.2 GigaWatt’lık nükleer güç reaktörü için 430 dönümlük bir arazi yeterlidir. Aynı miktar enerjiyi üretmek için rüzgar enerjisi için 250.000 dönüm gerekirken, güneş panelleri için 130.000 dönüm gerekmektedir.
3.       Birçok nükleer tesis doğa hayatını devam ettirebilmek amacıyla     yamaçlarında yarasalar ve kelebekler vs için yaşanacak yerler inşaa ederler.

GELECEKTEKİ NÜKLEER TEKNOLOJİLER
Nükleer teknolojilerde yenilikler birbirini takip etmektedir.
1.       Küçük modüler reaktörler, nükleer enerjide fleksibilite sağlar, birçok noktada değişik amaçlar için kullanılabilir.
2.       Hızlı reaktörler ve yüksek sıcaklıkta çalışan reaktörler nükleer enerjide verimi yükseltirler ve atığı azaltırlar.
3.       Birçok reaktör 50 seneden fazla üretim yapabilir, yeni parçaların ilavesi ve yeni icatlarla verimleri arttırılabilir.
4.       İnnovatif yeni teknolojiler devreye devamlı yerleştirilebilirler ve performansları arttırılabilir.
DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.       Küçük modüler reaktörler, Rusya, Çin, Amerika, Kanada, Güney Kore ve Arjantin şirketlerince geliştirilmiştir. Küçük “grid”ler için kömür ünitelerinin yerini alacak şekilde düşünülmüştür. Önümüzdeki 10 yıl içinde ticari yerlerini alacaklardır.
2.       Hızlı reaktörler mevcut yakıt kaynaklarını 70 misli çoğaltabilirler. Birçok hızlı reaktör tipleri inşaa edildi ve çalışıyor. Rusya en son hızlı reaktörü BN-800’ü inşaa etti ve 2015’te şebekesine dahil etti. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde birçokları ticari üretime başlayacaktır.
3.       Yeni teknolojide kullanılacak teknikler, robotlar, 3D özel yazılımlar, metal yakıtlar, lazer scanning, virtual simülatörler ve sonik temizlikler yer almaktadır.
4.       Yeni tekniklerle, lazerle zenginleştirme, denizden uranyum elde edilmesi, yapı kontrol merkezleri yeni radyasyona dayanıklı materyaller.
ENDÜSTRİ PERFORMANSLARI
1.       Nükleer güç reaktörleri her mevsim boyunca 24/7 boyunca her zaman güvenle çalışır.
2.       Birçok güç reaktörü 50 sene ve üzerinde çalışabiliyor.
3.       Global olarak nükleer endüstri gittikçe gelişmekte ve büyümektedir.
4.       Yeni nükleer reaktörler planlandığı gibi yapılacaktır. Masraflar düşürülmektedir, inşaat zamanları da kısaltılmaktadır.
DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.       Nükleer reaktörlerin çalışma kapasite faktörleri ortalama %84’tür. Çok başarılı çalışanlar %95 kapasite faktörünü yakalayabiliyorlar.
2.       Amerika’da birçok reaktör ömürlerini 60 yıla çıkardı. Department of Energy’nin ömürleri 80 yıla çıkarma programı devrededir.
3.       Dünya çapında, 10 yeni reaktör 2015 yılında devreye girdi. Bu sayı 25 yıldan beri en büyük rakamdır.
4.       Hindistan ve Güney Kore nükleer inşaat masraflarının aşağı çekildiği iki örnek ülkedir. Diğer ülkelerde, nükleer inşaat masrafları, diğer enerji kaynaklarına göre daha azalmış durumda.
Doç.Dr.Çetin ERTEK
23.11.2019


27 Kasım 2019 Çarşamba

Akkuyu Reaktör Binası Yapılırken Tabandaki Çatlaklar.. Uluslararası standartlar ve kalite kontrolunun önemi !




Özet ve sonuç
Akkuyu’da yapılmakta olan reaktör binasının tabanında, (henüz üstünde bina ağırlığı ve küçük bir deprem olmadan), gevşek toprak zeminin, tabanı taşıyamadığı ve çatlaklar oluştuğu, bunların betonla doldurulmalarına rağmen, çatlakların tekrar oluştuğu, ayrıca inşaatta yeterli sayıda deneyimli mühendis bulunmadığı geçen Mayıs’ta basında yer almış, CHP de TBMM’ne bir araştırma önergesi vermiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) internet sayfalarında ise bu konuda herhangi bir açıklama bulunmuyor.
Nükleer Güç Santralları’nın (NGS) projelendirilmesi ve yapımında Uluslararası Standartlara göre kalite kontrolunun ilgili  uzmanlarca yapılmasının önemini, en azından son 10 yıldır çeşitli makale, teknik rapor, kitap ve seminerlerimizde açıklamaya çalışıyoruz /Bkz. 3, 4,5/. Bu yapıl(a)madığında  ise, ileride ortaya çıkabilecek kazalarda çevreye yayılacak radyoaktiviteden, Fukuşima kazası örneği, halkın çok büyük zarar göreceği açıktır.
Reaktör binasının tabanındaki çatlaklar sorununa benzer sorunlar, ileride NGS‘nın çeşitli bina, sistem ve makinalarının yapım ve konuşlandırılmasında da ortaya çıkabilir. Hatta bugün ortaya çıkan tabandaki çatlaklar ileride reaktör binasında da ortaya çıktığında,  reaktör binası, belki de, ileride olabilecek büyük bir depreme dayanamayacaktır. Bu nedenlerle, reaktör binasının  ve radyasyon güvenliğiyle ilgili tüm sistemlerin yapımında yeterli sayıda deneyimli mühendis bulunması ve kalite kontrollarının da ilgili standartlara göre lisanslı uzmanlarca  yapılması zorunludur.
Denetimden ve lisanslamadan sorumlu olan görevlilerimizin, bu durumu, yetkililere gerekçeleriyle iletip kabul ettirebileceklerini ve ortaya radyasyon güvenliği zayıf bir nükleer santralın çıkmamasını, ileride olabilecek arıza, kaza ve depremlerde, Fukuşima kazasındaki gibi aşırı radyoaktivite yayılması sonucu 100 binlerce kişinin yerinden yurdundan olmayacağını umuyoruz. Kaldı ki böyle bir durumda santral elektrik de üretemeyecek ve elektrik gereksiniminde planlanan hedefe de ulaşılamayacaktır.

Giriş
Bir gazeteden /1/:
 ‚ Geçen Mayıs‘ta Akkuyu nükleer reaktörünün oturacağı temelin bazı bölümlerinde çeşitli aralıklarla iki kez çatlak oluştuğu, bu çatlakların Türkiye Atom Enerji Kurumu’nun müdahalesiyle giderildiğinin ortaya çıktığı, ilgili bölümlerin kırıldığı ve yenilendiği ancak tekrar çatlak oluştuğu görüldü.  Akkuyu’da  çalışan mühendislere göre, zemindeki çatlakların nedeni mevcut zeminin yapıyı taşıyamaması, dolgu malzemesinin niteliğinin belli olmaması. Bir apartman yapımında bile daha ciddi çalışıldığı belirtiliyor  ve ekleniyor:  Akkuyu bünyesinde yeterli sayıda mühendis bulunmuyor, var olan Rus mühendisler de konuya hâkim değil. Santralın her bir projesinin Rosatom tarafından Rusya’da projelendirildiği, bu projenin Türkiye’nin coğrafi ve yerel gerçekleriyle örtüşmediği, tamamen kopyalanarak alındığı, yapılacak santralın Rusya’nın  çok soğuk hava koşullarına göre planlandığı, Mersin gibi sıcak bir bölgeye uygun olmadığı, projenin tümüyle saha gerçeklerine göre düzeltilmesi gerektiği, bunun ise maliyet ve zaman kaybı nedeniyle  yapılmadığı‘ basında vurgulanıyor.Bu habere dayanılarak, CHP’nin de  bir Meclis Araştırması açılması için TCBMM’ne bir önerge verdiği basında yer aldı.

Akkuyu NGS reaktör binasının taban yapımının 2019’daki  durumu ve çevresi 

Akkuyu reaktör binasının 7’den daha fazla büyüklükteki olası bir depreme dayanabilmesi nasıl denetlenebilecek?
Akkuyu reaktör binasının tabanında ortaya çıkan çatlaklarla ilgili yukarıdaki haberde açıklanan durum henüz işin başında olduğumuzu gösteriyor.  Yazılanlar gerçek ise, Akkuyu inşaatında yeterli mühendis ya da deneyimli teknik personel bulunmuyorsa, yapılacak düşük kalitedeki bir reaktör binasının 7’den daha fazla büyüklükteki olası bir depreme dayanıklığı nasıl denetlenebilecek? Çatlakların ortaya çıktığı taban, ileride bina yükseldiğinde, reaktör kazanı, buhar üreteçleri, ana su pompaları ve diğer tüm ağır sistemlerle, boru hatlarıyla birlikte çok büyük bir yükü taşırken, hatta 3-5 büyüklüğündeki olası küçük depremlerde bile  tabanın ve duvarların çatlamamasının kontrolu nasıl yapılabilecek?  Küçük depremlerde oluşabilecek çatlaklar, olabilecek çok daha büyük bir depremde reaktör binasının  yıkılması tehlikesini ortaya çıkarabileceğinden  ilgili uzmanlarca bu denetimlerin yapılması gereği açıktır.
Akkuyu NGS ile ilgili yasal andlaşma
2010 yılında TBMM’den geçen ‚yasal andlaşma‘ya göre /2/, Akkuyu NGS yapımını Rus Rosatom şirketi, kendi sağlayacağı  parayla ‚yap,işlet ve elektrik sat’modeliyle, Türkiye’nin teknik kontrolunda yapmaktadır. Türkiye‘nin, santral alanını NGS için ayırmasından başka, santralın yapımı ve işletilmesiyle ilgili herhangi bir ödeme yapması gerekmiyor. Ancak, santral elektrik ürettiğinde, Türkiye’nin belirli fiyattan ve miktarda elektrik satın alması gerekiyor.  Aradan geçen 9 yıla rağmen bugün (2019) Akkuyu NGS’nın ancak reaktör binasının  tabanı yapım aşamasındadır. Santralın elektrik üretmesi 2023 yılında planlanıyor. 

Uluslararası standartlar ve kalite kontrolunun önemi !
Nükleer Güç Santralları’nın (NGS) projelendirilmesi ve yapımında Uluslararası Standartlara göre kalite kontrolunun ilgili  uzmanlarca yapılmasının önemini,  en azından son 10 yıldır çeşitli makale, teknik rapor, kitap ve seminerlerimizde açıklamaya çalışıyoruz /Bkz. 3, 4,5/. Ancak bunlarla ilgili olarak yetkili kurumlardan herhangi bir görüş, soru ya da  yorum almış değiliz.
 Radyasyon Güvenliği (İlgili Teknik Raporumuz’dan /3/ ):
‚Bir nükleer güç santralı (NGS), ‚normal çalışma‘ süresince elektrik üretirken, olabileceği varsayılan, en büyük bir kaza‘ durumunda, santralın halka radyasyon etkisinin en az düzeyde kalması  göz önünde bulundurularak santralın projesi ve yapımı gerçekleştirilmek zorundadır ki bu „Radyasyon Güvenliği’ koşulunun yerine getirilmesidir.
Radyasyon güvenliğini artırmak amacıyla, bir NGS henüz proje ve yapım dönemlerindeyken, santralın güvenlik sistemleriyle reaktor kabı (kazanı), pompa, vana gibi ilgili parçaları (components), geliştirilmiş en yeni donanımda olmalıdır. Bunlar, hem üretimleri sırasında hem de santrala yerleştirildikten sonra deneyimli bilirkişilerce (TÜV uzmanları gibi), ilgili uluslararası standartlara göre kalite kontrolları yapılarak onaylandıktan sonra santralın yapımının gerçekleştirilmesidir. Ancak böylelikle NGS’nın, „nükleer ve radyasyon güvenliği“nin en üst düzeyde olması sağlanabilir.  Gerek çevrenin gerekse çevre halkının ve hatta çok büyük bir kaza olasılığında tüm ülkenin ve ülkelerin  radyoaktif maddelerle bulaşmasının  önüne geçilebilecektir‘.
Denetleyici kurum için lisanslı uzmanlar gerekiyor
Ülkemizde daha önce nükleer santral yapılmamış olduğundan, NGS yapımıyla ilgili çeşitli mühendislik ya da teknoloji dallarında örneğin ABD, Almanya, Fransa’nın aksine, her bir sistemle ilgili uluslararası standartlara göre kalite kontrollarını yapabilecek düzeyde deneyim kazanmış lisanslı uzmanlarımız, bugün, ne yazık ki, bulunmuyor.  
Yıllar önce Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi‘nde ve daha sonra da Almanya ve USA nükleer santrallarının projelendirilmesi ve yapımında uzun yıllar çalışmış bir kişi olarak şunu açıkça belirtmeliyim:  -  Bugün Türkiye‘de denetleme görevi verilmiş, değerli fizikçi ve mühendis  meslekdaşlarımızdan, nükleer santralların yapımıyla ilgili en azından 10 farklı dalda Almanya’da TÜV‘de çalışan lisanslı uzmanlar gibi, denetim yapabilmeleri beklenmemelidir.  Nükleer santrallarla ilgili genel bilgileri üniversiteden ve kitaplardan edinen bir kişinin, nükleer santral proje, yapım ve işletmesinde eğer yıllarca deneyim kazanmamış ise, nükleer santraldaki herhangi bir sistem ya da parçanın ilgili standartlara uygunluğunu kalite kontrollarıyla yapabilmesi olası değildir. Çünkü her bir sistemin denetimi fabrikalarda ilgili parçaların üretiminden başlayıp, santrala monte edilmesi ve testine kadar kalite ve işleyişleri için çeşitli standartlara göre bir dizi denetimi gerekiyor. Örneğin sadece reaktör kabının (Reactor Vessel) ve içindeki aksam ve parçaların kalite kontrolları için ilgli 5-10 farklı standarta göre denetim yapabilecek lisanslı uzmanlar gerekiyor. Bu örnek, buhar üreteçlerinden, ana su pompalarına, borulardan, vana ve duvalara çakılacak dübellere kadar çoğaltıldığında,  gerekecek lisanslı uzmanların farklılığı ve sayısının çokluğu kestirilebilir.
Şekil Reaktör Kabı’nı, reaktörün yakıt ve kontrol çubuklarıyla (iç yapısıyla) birlikte gösteriyor. Her bir parçasının ilgili standarta uygun olması için uzmanlarca kalite kontrolunun yapılması gerekiyor.
Bu durumda, ülkemizde radyasyon güvenliği en üst düzeyde olan bir nükleer santral kurulabilmesi için, yurt dışında nükleer santral proje, yapım ya da işletmesiyle ilgili kurumlarda çalışmış (örneğin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda ya da nükleer danışmanlık şirketlerinde) deneyimli uzmanlarımızdan, ya da varsa, onların danışmanlık şirketlerinden yararlanılmalıdır.  İlgili teknik dallarda yeterli uzman bulunamadığında ise, yurt dışından her bir sistem için lisanlı uzmanlar getirilmesi ve denetimlerin yaptırılması gerekir.  
Öte yandan , daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, uzmanların denetimlerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıktığında, bunların düzeltilebilmesi için ek para bulunması ve  santralın bitirilmesinin ertelenmesi gerekecektir. Bunları Rus şirketi de hükümetlerimiz de acaba kabul edecekler midir? Kabul edilmediğinde ise, radyasyon güvenliği önceden tam olarak sağlanamamış bir nükleer santral yapılmış olacaktır.
Yetkililerin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak gerekenleri yapabileceklerini umuyoruz.
………………………,
İlgili yazılar:
/2/  Akkuyu NGS yapımıyla ilgili Rusya ile yapılan andlaşma ( kanunun TBMM onayı, 21.07.2010)
/3/Ülkemizde kurulacak nükleer santralların radyasyon güvenliğiyle ilgili öneriler, Atakan.Y, Teknik Rapor, 50 sayfa, Fizik Mühendisleri Odası (FMO) 2015
/4/ Nükleer Santrallardan Çevreye Salınan Radyoaktivitenin Sınırlanması, Atakan,Y., Tübitak Bilim Teknik Dergisi, Mayıs 2008.
/5/ Radyasyon ve Sağlığımız? kitabı, Nobel yayınları, 2014, Atakan.Y., http://www.nobelyayin.com/detay.asp?u=4025


Yüksel Atakan, Dr.Y.Müh. Almanya,

 ybatakan3@gmail.com

19 Kasım 2019 Salı

DÜNYA NÜKLEER ÜNİVERSİTESİ’NDEN SEÇKİN BİLGİLER VE DESTEKLEYİCİ DÖKÜMANLAR (II)



SİGORTALANMA DURUMU
1.      Nükleer güç reaktörlerinin operatörleri sigortalıdırlar. (İstenmeyen olay ne olursa olsun bu böyledir.)
2.      Nükleer kaza halinde yapılacak işler o memleketin milli kanunlarına ilave olarak, uluslararası alınan ek kararlarda (international conventions) detaylı kararlarda yazılmıştır ve uyulması mecburidir.
DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.      Bütün nükleer reaktörü olan ülkelerde milli kanunlar vardır ve bu kanunlarda kaza halinde derhal ödenmek üzere reaktör operatörlerinin bir fonu vardır. Amerika’da Endüstri’den bu durumda derhal alınmak üzere 13 milyar dolar hazır bekletilmektedir.
2.      Viyana anlaşması, Paris anlaşması ve Ek Büyük Uluslararası antlaşmalar yapılmıştır ve sınırlar arası tahribatın karşılanması temin edilmiştir.

GÜÇ ÜRETMEYEN ÇOK SAYIDA NÜKLEER TATBİKATLAR
Bunlar çok sayıdadır ve ileri toplumlarda tatbik edilmektedir.
1.      Nükleer teknolojinin çeşitli tatbikatları elektrik elde edilmesinden başka, tıpta, endüstride, taşımacılıkta, ziraatte çok ileri faydalar sağlamıştır ve kainatı anlamamıza yardım etmektedir.
DESTEKLEYİCİ HAKİKAT
1.      Her sene, dünyanın her tarafında 30 milyon tıpla ilgili alet çalışmaktadır. Bunlarda radyo-izotoplar kullanılır. (Teknetium-99 m gibi) Rusya nükleer güçle çalışan gemilerini kullanarak kışın bile bu önemli deniz yollarını açık tutmaktadır. NASA’nın Curiosity Rover gemisi enerji kaynağı olarak plutonyumu kullanmaktadır.
NÜKLEER KAZALAR
Nadir ve çok tehlikeli olmayacak.
1.      Çok ciddi nükleer kazalar nadirdir. Nükleer enerji, diğer bütün elektrik üreten enerji kaynaklarına nazaran en az ölümlü kazalara sebep olan enerji türüdür.
2.      2011’deki Fukushima Daichi nükleer kazası Japonya’da ortalama insan yaşını kısaltacak derecede olmamıştır. Aniden kazaya müdahale eden insanlar bile uzun vadeli radyasyon hastalıklarına yakalanmadılar.
3.      Fukushima ve Çernobil kazalarının en büyük etkisi, radyasyon korkusunun ekonomik ve sosyal alanlarında olmuştur.
4.      Radyasyondan korunma standartlarının gözden geçirilmesi, radyasyona yakalanan halkın hayat standartlarının yükseltilmesi için acil bir gereklilik olarak durmaktadır. Halkın radyasyona maruz kalmaması için daha az insanla daha hızlı yer değiştirmeler yapılmalıdır.
DESTEKLEYİCİ HAKİKATLER
1.      Nükleer enerjinin kazaları arasında sadece Çernobil kazasında ölçülebilir radyasyon etkileri bulunmuştur. 30 ölüm ve 4000 tiroit kanseri olayı çocuklarda görülmüştür. Tiroit kanseri %90 kurtuluş yüzdesi ile iyileştirilebilir.
2.      Fukushima Daichi’de olan kazada alınan radyasyon sağlıkla ilgili etki yaratmadı. UNSCEAR teşkilatına göre işçilerin büyük bir kısmında ve genel toplumda herhangi bir etki görülmesi beklenmiyor.
3.      Çernobil kazasından etkilenen 300.000 insan, bulundukları yerlerden alındı, başka yerlere yerleştirildi. İçlerinde alkol kullananlar arttı, sigara içenler çoğaldı, dietler yüzünden fizyolojik etkiler arttı.
4.      Japon Tekrar Yapılanma Ajansı’nın bir raporuna göre Fukushima’da ilk ölenlerden 34’ü (çoğu yaşlı idi) kendilerine evlerini terk etme baskısı sonunda vuku bulmuştur.
Doç.Dr.Çetin ERTEK
16.11.2019

14 Kasım 2019 Perşembe


BİNALARDAKİ VE OKUL BAHÇELERİNDEKİ TRAFOLARIN YAKIN ÇEVRELERİNE YAYDIĞI ELEKTROMANYETİK RADYASYONUN ÖNEMİ
Yüksel Atakan, Dr.Radyasyon Fizikçisi, Almanya, ybatakan3@gmail.com
Trafolardan, bunların yüksek voltajlı besleme kablolarından ve ayrıca Yüksek Gerilim Hatlarından (YGH) yayınlanan elektromanyetik radyasyonun, çevrede yaşayan insanlara etkileri ve bunlardan korunma yolları konusunda 2011 yılından beri çeşitli bilim dergilerinde ve portallarda yayımlanmış yazılarımız bulunuyor (Bkz. /1...5/). Aşağıdaki yazımızda, özellikle binaların giriş, zemin ya da zemin altı katlarına ve okul bahçelerine yerleştirilen trafolardan ve bunların yeraltından geçen yüksek voltajlı ana kablolarından yakın çevrelerine yayılan elektromanyetik (EM) radyasyonun önemine dikkat çekerek bunun azaltılmasıyla ilgili önlemleri gözden geçireceğiz.
Trafolar nerelere kuruluyor?
Genellikle her 20-30 evin bulunduğu bir alana, bu evlerin elektrik gereksinimi için bir trafo konulması gerekiyor. Böylelikle yüksek gerilim (36 000 Volt), trafoyla, 380 ve 220 Volt’a indirilerek evlerin büroların kullanımına uygun düzeye getiriliyor. Trafoların, yakınlarda olmasıyla, kablo kayıpları en aza indirilerek, evler için gereken  düzeyde voltaj ve akım elde edilebiliyor. Çok katlı binalara ise ayrı bir trafo gerekiyor. Almanya’da bu gibi yüksek binaların dairelerinden uzaktaki yerlere, genellikle  garajlarına trafolar yerleştirilirken, ülkemizde ise trafoların daha çok giriş katlarına, zemin ya da zemin altlarına konulduğunu, bunlara komşu oturulan daireler ya da bürolar bulunduğunu, istanbul’da 1000 den, İzmir’de ise 500’den fazla böyle trafolu binalar bulunduğunu basından öğreniyoruz (2013 rakamları /6/). Ayrıca okul ve çocuk bahçelerine de trafolar konuluyor /7/. Öte yandan büyük otellerin yan binalarında, personelin çalıştığı odalarının bitişiğinde de trafoların bulunduğu ve personelin molalarda, trafo duvarına dayalı masalar çevresinde oturup, EM radyasyonun ışınlamasından habersiz, çay içtiğini de görüyoruz.
Yerleşim yerlerindeki yoğun yapılaşma nedeniyle trafoların yerleştirilebileceği boş arsa genellikle bulunamadığından, trafoların, uygun olmadığı halde, binalara ve okul ve çocuk bahçelerine kira karşılığı konulduğunu da basından öğreniyoruz. Binalardaki trafoların zaman zaman aşırı titreşimler ve bobinlerin ısınması sonucu gürültü yaptığını, hatta patlama sesleri çıkarması nedeniyle binada oturanların tedirgin  oldukları ve yangın tehlikesinden kaygılandıkları da biliniyor. Trafoların, binalardan kaldırılmasını ise kuran şirketler başka bir yer gösterilmesini ve bulunduğunda ise trafonun taşınma giderlerini binada oturanların karşılamasını istedikleri de basında yer alıyor. Ayrıca ülkemizin bazı yerlerinde paslanmış, kapısı kopmuş trafoların ceryana kapılma tehlikesi oluşturduğu, resimlerle basında açıklanıyor (Bkz.Trafo resimleri 1..4).



Resim 1,2 : Kapısı açık bir direk trafosu ve binanın alt yanına yapıştırılmış yüksek voltaj girişli, çevresine EM radyasyon saçan, bir trafo evi (trafoyu besleyen yüksek voltajlı toprak altı besleme kablolarının da, ayrıca EM radyasyon saçtığı ise pek bilinmiyor!)

Bir gazeteden /7/


Silivri’de bir mahallenin bütün elektrik dağıtımını yapan trafo, yaklaşık 15 senedir 24 aile ile komşuluk yapıyor. 76 kişinin yaşadığı apartmanın zemin katında yer alan elektrik trafosu, iddialara göre bugüne kadar en az 20 kere patladı ve defalarca da yanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Elektrik trafosunda sık sık patlamaların ve yangınların yaşanması, apartman ve site sakinlerini isyan ettiriyor. Her günü korku içinde geçirdiklerini ifade eden apartman sakinleri, Boğaziçi Dağıtım Anonim Şirketi’nin (BEDAŞ) kendilerine “Yer gösterin kaldıralım.” dediğini anlatıyor. BEDAŞ yetkilileri ise belediyenin kendilerine trafo için yer göstermediğini ifade ediyor. Üst düzey bir BEDAŞ yetkilisi, “Belediyeler, imar planı çalışması yaparken nasıl ki cami ve okul için yer tahsis etmek zorundaysa trafo için de tahsis etmek zorunda. Belediye yer tahsis etmeyince biz de mecburen böyle bir çözüm üretmek zorunda kalıyoruz.” diyor. Silivri’de apartman altına kurulmuş buna benzer 7 tane trafo olduğu öğrenildi.‘
Radyasyon fiziği konumuza girmeyen yukardaki konuların yetkililerce ele alınıp çözümler bulunacağını umuyoruz.


Resim 3, 4:  Okul bahçesindeki trafo çevresinde oynayan çocuklar ve yüksek binaların önüne kurulmuş trafolar
Trafoların ve ana kabloların çevrelerine yaydıkları EM Radyasyon
Trafoların ve bunlara akım taşıyan ana kabloların çevrelerine yaydıkları elektromanyetik (EM) radyasyonun vücuda etkileri ise bizim bu yazımızda üzerinde duracağımız ana konu.
Önemli Not :
Trafolardan ve YGH’dan yayınlanan alçak frekanslı, düşük enerjili EM radyasyonun, radyoaktif maddelerden yayınlanan çok daha yüksek enerjili, girici alfa, beta ve gama iyonlayıcı radyasyonlarıyla bir ilgisi bulunmuyor. Ancak, EM radyasyonun da uzun sürede vücutta olumsuz etki yapabileceği ya da sağlığımızı olumsuz etkileyebileceği konusunda çok sayıda bilimsel araştırma bulunuyor. Bu sonuç, yüksek frekanslı EM radyasyon yayan cep telefonlarının kulağa yapıştırılarak uzun süre kullanılması durumunda da geçerli.

Trafolar ve bunların yüksek volajlı ana kabloları çevrelerine EM alanlar yaymaktalar ve bu alanlar bunların yakınlarında bulunan insanların vücutlarında endüksiyonla elektrik akımları oluşturuyorlar. Bunlarla ilgili ayrıntılar, daha önceki yazılarımızda bulunuyor /1..5)/. Ana kablolar, genellikle toprak altında yarım metre derinlikten geçiriliyor. Bunların geçirildikleri yerin çok yakınında uzun süre kalınabilecek daireler, odalar, bürolar bulunmamalı. Aynı durum trafolar için de geçerli.
Almanya’da trafoların duvarları, Mü malzeme denilen ve manyetik alanları da soğurabilen özel alaşımlı folyelerle içten kaplanıyor (Mü malzeme genellikle %80 Nikel, %16 Demir, %5 Bakır, %3 Krom veya Molibden’den oluşuyor).
Resim 5: Almanya’da içten Mü malzemeyle kaplanmakta olan bir trafo


Ülkemizde ise ilgili standartlarda ve trafo üreticilerinde böyle bir malzemenin adı geçmiyor. Sadece genellikle 2 mm kalınlığında sac malzemeyle trafolar mahfaza edilmeli yazıldığı görülüyor. Sac’ın, manyetik alanı soğurabilecek ve dışarıya EM radyasyonu sınırlayabilecek bir işlevi ise bulunmuyor. Bizim gerek Almanya’da gerekse ülkemizde çeşitli trafo duvarlarının dış yüzeylerinde yaptığımız ölçümler, EM radyasyon (elektrik alan şiddeti: Volt/metre) değerlerinin ükemizdeki trafolarda,  Almanya’dakilerden 2-3 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu nedenle bunların Mü malzemeyle zırhlanması ya da yapılamıyorsa çok yakınlarında uzun süre kalınmaması gerekir. Her trafonun yapısı ya da özelliğine göre durum farklı olabileceğinden trafoların ve ana kabloların yakınlarında ölçümler yapılıp önlemlere gerek varsa alınması önerilir. Aynı durum Yüksek Gerilim Hatlarına çok yakın bulunan ve uzun süre kalınan yerler için de geçerlidir. Sağlığa olumsuz etki, bunların çok yakınlarında ve uzun süre kalındığında ortaya çıkabilir (Daha fazla bilgi için ilgili yazılarımıza ve WHO Dünya Sağlık Örgütü sayfalarına bkz.)
Daha önceki yazılarımızdan aşağıdaki alıntılar bu konuya daha fazla ışık tutabilir /1..4):
‘Trafo kabolarından çekilen elektriğin “amper” birimiyle ölçülen akım şiddetinin her an, az ve çok olmasına bağlı olarak, manyetik alanın akı yoğunluğu değişim gösteriyor. Bunun sonunda, trafo, yeraltı kabloları ve YGH'nın çok yakınlarında bulunan insanların vücutları içinde endüksiyonla oluşan elektrik akımları etkili olabiliyor. Kablolar evlerin çok yakınında ise bunların etkileri, daha uzaktaki trafolardan daha çok olabiliyor.  Uluslararası ilgili kurumun (ICNIRP)*, bugüne kadar yapılan bir çok bilimsel araştırmaları değerlendirmesi sonucu belirlediği sınır değer aşılmadığı sürece, trafolardan ve YGH'dan  insan vücudunda oluşacak elektrik akımının insana zarar verme riskinin çok düşük olacağı ilgili yönetmeliklerde yer alıyor. İlgili uluslararası kurum, bugün, sınır değer olarak 50 Hertz  frekansılı elektromanyetik alanlar için, manyetik akı yoğunluğu sınır değerini 100 mikroTesla** ve elektrik alan şiddetinin sınır değerini ise 5000 Volt/metre olarak belirlemiştir. İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun etkileriyle ilgili olarak alıncak önlemler ve sınır değerler Türkiye'de Resmi Gazete'nin 24.07.2010 tarihli 27651 sayısındaki yönetmelikte belirlenmiş olup, ICNIRP değerlerinden türetildiği görülmektedir /8,9/.

Trafoya gelen örneğin 33.000 ya da 11.000 Volt’luk ve trafodan çıkan 400 Volt’luk gerilimdeki toprağın yarım metre derinliğindeki kabloların bulunduğu yerde toprak yüzeyi sıfır (0) alındığında, bu noktadan 5 m, 10 m, 20 m uzaklıklarda hesaplanan manyetik akı yoğunlukları mikroTesla (µT) (*) olarak aşağıdaki çizelgede yer alıyor (Dünya Sağlık Örgütü EHC 238, WHO 2007 yayınından Bkz. /10, 11/ ):

Volt
Kablonun tam üstüdeki Toprak yüzeyinde (µT)
Kablodan 5 m uzakta  (µT)
Kablodan 10 m uzakta (µT: Mikro Tesla)
Kablodan 20 m uzakta (µT)
33.000
1
0,29
0,15
0,07
11.000
0,75
0,22
0,11
0,06
400
0,50
0,14
0,07
0,04

Trafolar kurulurken ve daha sonra, dikkat edilmesi gereken kurallar ve alınabilecek önlemler:
1. Trafolar yüksek binaların girişlerine ya da içlerine değil, varsa boş arsalarn ya da yeraltı garajlarının, insanların bulunabileceği en uzak yerlerine konulmalı, daha önce konulmuşlarsa, bunların bitişiğindeki odalarda uzun süre kalınmamalı, EM radyasyon ölçümleri yapılmalı ve gerekiyorsa zırhlama gibi ek önlemler alınmalı,
2. Trafolar okul ya da çocuk bahçelerine de kurulmamalı, daha önce konulmuşlarsa 2 metre çevresine kalın metalden yüksek bir çit çekilerek, çocukların trafo duvarlarına yaklaşması ve buralarda uzun süre kalmaları önlenmeli,
3. Trafolara akım getiren (36 000 Volt’a kadar yüksek voltajlı) ana besleme kabloları yeraltından geçirilirken, buraların yakınında insanların uzun süre kalmayacak şekilde geçirilmelerine dikkat edilmeli, daha önce geçirilmişlerse buralarda, EM radyasyon ölçümlerii yapılarak, gerekiyorsa gerekli önlemler, ilgili uzmanların belirlemelerine göre, alınmalı (Bazı yerlerde yeraltı kabloları, trafolardan daha fazla EM radyasyon yayabiliyor)
4. Özellikle çok yakınlarında insanların uzun süre bulunabileceği yerledeki trafoların saç mahfazalarının iç yüzü Mü malzemeyle (Genellikle %80 Nikel, %16 Demir, %5 Bakır, %3 Krom veya Molibden’den oluşuyor)  kaplanarak zırhlanmalı (Almanya’da bu yapılıyor),
5. Paslanmış, kapısı kopmuş, aşırı gürültü yapan, alev çıkararak atlamalar yapan, yangına yol açabilecek trafolar, bunları kuran şirketlere haber verilerek, ivedilikle onarılmalı
Sonuç
Trafoların çevrelerinde yaşayanlar, trafoların aşırı titreşimle gürültü yapmalarından, ısınma sonucu patlamalardan ve hatta  yangın tehlikesinden şikayetçiler. Ayrıca kapısı kopmuş , paslanmış trafoların, çocukları ve meraklıları elektrik çarpmasına uğratacağı da açık.
Çevredeki halkın çoğunun ise, gerek trafoların gerese bunların yeraltı kablolarının çevrelerine EM radyasyon yaydığı konusunda pek bir bilgisi bulunmuyor. Bir miktar bilgisi olanlar ise yazılarımızı internetten bulup bize yazarak kendi durumlarına özgü daha ayrıntılı bilgi istiyorlar. Kendilerine önerilerimiz yazılarımızı daha dikkatli okumaları, trafoları kuran şirketlere ve bu konularda bilgili mühendislere danışmalarıdır. En son olarak da, gerekiyorsa, EM radyasyon ölçümleri yaptırmaları ve çıkacak sonuca göre, trafo ya da YGH yakınlarındaki evde oturup oturmayacaklarına kendilerinin karar vermeleridir.
 (*) ICNIRP: İyonlayıcı olmayan radyasyonun etkilerini inceleyen uluslararası kurul

(**) Tesla: Manyetik alan akı yoğunluğu birimi, 1 Tesla = 1 Volt.s/m ,  1 mikroTesla (µT) = 10-6 Tesla,
 Manyetik malzemenin bulunmadığı bir ortamdaki, örneğin vücut içinde, manyetik alan sonucu endüksüyonla oluşan elektrik lineer akımı yoğunluğu (Ampere/metre) ve manyetik akı yoğunluğu (Tesla) arasındaki bağıntı : 1mikroTesla= 4π.10-7 Amp/m
………………………………………………………….

İlgili yazılar:
1.Trafo ve yüksek gerilim hatlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların sağlığa etkisi nedir? 22.07.2011 günlü
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji degisi, Atakan,Y.
4. Evlerinin yakınında trafo bulunanlar ne yapmalı ? Bilim ve Gelecek Dergisi, 1 Aralık 2013
5. Trafo ve yüksek gerilim hatlarının yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlığımıza etkisi nedir? Herkese Bilim Teknoloji portalı 16.04.2016 , ayrıca Trafo ve YGH ile ilgili gelen sorulardan bazıları ve yanıtları (HBT portalı bkz.).
6. Doğru Haber Gazetesi, 22.05.2013 Apartman altındaki trafolar tehlike saçıyor!
8.Resmi Gazete Tarihi: 24.07.2010 Resmi Gazete Sayısı: 27651 İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun
olumsuz etkilerinden çevre ve halkın sağlığının korunmasına yönelik alınması gereken tedbirlere ilişkin
yönetmelik
9.Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu http://www.btk.gov.tr/