..

..
..

1 Mayıs 2013 Çarşamba

21. Yüzyılın ilk Küresel Mücadelesi: Batı ile Çin Arasında Nadir Topraklar (Mustafa Özcan, 1 Mayıs 2013)


21. Yüzyılın ilk Küresel Mücadelesi: Batı ile Çin Arasında Nadir Topraklar
 Alman düşünür W. Goethe ‘tarih, anlamayanlar için tekerrür eder’ derken, insanların olumsuzluk olarak yaşadığı olayları anlayıp doğru değerlendiremediğinde bilmeyerek uyguladığı yanlış çözümler sorunları gideremeyeceğinden sonuçta olayların tekrarının yaşanacağını kastetmektedir. Ama deyiş, anlamın dilsel tersinir halini, yani insanın entelektüelliğini doğru kullanması durumunda tekerrürün yaşanmayacağını zımnen de olsa içermektedir.
Yüksek bir entelektüelliğin ürünü olan bu sözün ortaya çıkardığı kavrayışı Batı dünyasının bile tam anlamı ile yerine getirebildiğini hiç sanmayın.
Bu görüşüm özellikle de büyük ölçekli, uzun dönemli tarihsel olaylar için geçerlidir. Örneğin, biliyoruz ki Batı, 20. Yüzyıl başlarında dünya petrol kaynaklarının denetimi üzerinde bazen gizliden, bazen de açık seyreden uluslararası bir savaşıma sahne oldu.
21. Yüzyılın başında bu türden yeni bir olayı, yani tarihin tekerrürünü yaşamaktayız diye düşünüyorum. Geçmişte Batı’nın kendi içinde petrol kaynakları konusunda yaşanmışa benzer büyük bir hammadde savaşımının şimdi ise Batı ile Çin arasında bu Yüzyıl’ın ilk on yılında sürmekte olduğunu söyleyebilirim.
***
Küreselleşmenin beklenen bir sonucu olarak sanayileşmiş ülkelerin kendi mal ve hizmet kapasitelerini büyütmek için ana motor mahiyeti ile Çin’e ihtiyaç duymakta oldukları artık herkesin bildiği bir gerçektir. Küreselleşmenin her tür işe ve olaya güçlü bir şekilde karışmış bir olgu niteliğinde olmasının bir sonucu olarak artık dünyadaki her ülkenin doğal kaynaklara erişim konusunda derin stratejilere dayalı politikalara ihtiyaç duyulan bir çalışma şekli benimsemiş olması gerekmektedir.  
İşte bu doğrultuda da Çin, doğal kaynaklara dünya çapında büyük miktarlarda yapılacak yatırımların uluslararası piyasalarda kendine rekabet üstünlüğü sağlayacağını anlamış ve bunu piyasa üstünlüğü kurmak için kullanmayı kendine şiar edinmiştir.  
Bu kapsamda dünya madencilik sektörü ile biraz ilgili olan her kişi Çin’in ileri teknoloji için vazgeçilmez malzeme niteliğine sahip olan, periyodik tabloda lântanitlere skandiyum ile itriyumun dâhil olmasıyla oluşan 17 adet metalde, yani nadir toprak elementi (NTE) metallerinde mutlak bir tekel haline geldiğini bilir.
Söz konusu metaller, özel elektrik motorları, solar hücreler, cep telefonları, LCD ekranlar, melez araçlar, yüksek nitelikli mıknatıslar, kimyasal katalizörler ve benzeri pek çok yüksek teknoloji ürününün olmazsa olmazı durumundadır.
İşte bu nedenle Batı kendi yenilikçi endüstrisinin en kritik girdisi niteliğindeki bu metalleri hazır olarak çok büyük oranlarda Çin’den ithal etmek zorunda kalmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerin nadir toprak metalleri ithalatında Çin’in payı son zamanlarda % 95’in dahi üzerine çıkmış olduğundan akıllara hemen Batı’nın böyle bir duruma nasıl düştüğü sorusu gelmektedir.
Batı, nadir toprak madenciliği sektörüne, yüksek pasa oranından kaynaklanan ucuz işgücü ve geniş depolama baraj alanı gerekleri nedeni ile uzun yıllardan beri “geri kalmış ülkeler içindir” gözü ile bakmıştır. Doğaldır ki Batı’nın bu aymazlığı, fiyatlarının 2011’de katlanarak artmasına değin sürmüştür.
Ülkesinin siyasi olmanın yanı sıra endüstriyel süper bir güç olmasını da sağlayan Komünist Partisi’nin eski Lideri Deng’in daha 20 yıl önce söylediği gibi “Orta Doğu’nun petrolü varsa bizim de nadir topraklarımız var” sözündeki bilinç algısının bugünkü Çin Yönetimi’nce de benimsenmiş olduğu anlaşılıyor. Batı’nın işte bu konudaki farkındalığı çok gecikmiş olarak ortaya çıkabilmiştir.
Bu anlayış doğrultusunda nadir toprak kaynakları konusunda geliştirdiği küresel piyasa stratejisine göre Çin, geçtiğimiz dönemde ileri teknolojiye sahip sanayileşmiş ülkelere olan ihracatını kademeli olarak kısarak 2005’te 65.000 ton olan miktarı 2011 yılında 14.500 ton’a düşürmek sureti ile fiyatların küresel düzeyde katlanarak artmasını sağlamayı başarmıştır.
Çin’in yeni bir tür olan kapitalizminin hammadde stratejisinin yarattığı şok darbesinin ardından eski Batı kapitalizmi sersemliğini attıktan sonra yüzyıl önceki petrol savaşıma benzer bir mücadelenin yapılması gerektiğinin farkındalığı ile gecikmiş olaraktan da olsa hızla harekete geçmiştir.
Şimdilerde Batılı madencilik devleri, kendileri için uzun vadeli savunma stratejilerine dayalı politika geliştirme arayışı içinde acil kipten olmak üzere teyakkuz halinde bulunmaktadırlar. Halen bu kapsamda ilk aşamada ivedi olarak senaryo temelli strateji alternatifleri üretiminin yapılmakta olduğu bilinmektedir. Yakın bir gelecekte mücadelenin iyice kızışacağını ön görmek herhalde yanlış bir değerlendirme olmasa gerekir.
***
Öte yandan Türkiye’nin bu uluslararası denklemdeki yerinin ne olduğu sorusu ise halen net değildir. Bu yöndeki bir irdeleme ayrı bir makale konusu olduğundan incelemeyi gelecekteki yapacağım bir denemeye bırakmak istiyorum.
Mustafa Özcan, 1 Mayıs 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder